3 Hafta sonra
İskoçya. McGiolla Limanı.
Adelard Harrison hayatındaki ölümcül bekleyişlerden birini daha yaşıyordu. Öyle ki Louis'in kaybolduğu vakit bulunmasını ve Maevein'e kavuşmak ile eş değer tuttuğu bir bekleyişti bu... Bundan yaklaşık bir ay evvel korkunç bir mektup almıştı Adelard... Robert ve Jenna sürgün edilmişti. Ian Sinclair kız kardeşi ve kocasını acımadan sürdürmüş, Laia ise idam edilmişti. Adelard olayın rengini kesinlikle bilmiyordu. Halka açık idama gittikleri vakit tıpkı Laia boylarında onun kilosu ve yaşında sarışın bir kız kürsüde ortadan ikiye ayrılarak idam edilip yakılmıştı. Adelard kralın yanında Ian'ı görmüş lakin diğerleri gibi yaklaşmaktan korkmuştu. Sonrasında ise ortadan kaybolmuştu adam. Çok iyi izlendiklerini bildiğinden hareket etmek hiç de kolay değildi. Adelard, Laia'yı yolladığını bilmeseydi şayet idam edilenin o olduğuna inanacaktı... Adamın aklının bir köşesi hala karışıktı. Robert ve Jenna gitmişti. Bunu tüm İskoçya konuşuyordu. Öyle ki Louis'in geçen hafta gönderdiği mektupta haberi sorması fazlasıyla gerçek ve yayıldığına delaletti. Ian hiçbir ortak karar almadan kimseye danışmadan yapmıştı yapacağını. Karen yataklara düşmüştü ve Noah çok sevdiği Ian'a cephe almıştı. Adelard onun bu kararı güle oynaya vermediğini başından beri biliyordu. Ya sürgün fermanı ya ölüm fermanıydı sonları... Adam yanaklarındaki havayı üfleyip parmaklarını kemirirken McGiolla kalesindeki misafir odasında volta atar haldeydi. Maeve kimseden ses çıkmaması üzerine Laura'yı kontrol etmek için Sinclair'e gitmiş kızının doğum yaptığını çok güzel bir kız torunları olduğu, Robert ve Jenna'nın Caledonia'nın dediğine göre İspanyaya gittiklerinin haberini vermişti lakin Adelard ufak bir detaya takılmıştı orada. Maeve, Ian'ın odasından çıkmadığını yanına Caledonia dahil kimseyi almadığını yazmıştı. Adelard'ın tek çaresi burada gece gündüz Abraham'ı beklemek gibi görünüyordu. Ondan alacağı haber sanki herkesin umut ışığıydı...
"Lord Harrison, sanıyorum ki bazı gemiler limana yanaşmak üzereymiş" Edmund McGiolla sıkıntı içerisinde turlayan adama baktı.
"Teşekkürler lordum... Teşekkürler! " Adelard adamı selamlayıp koşar adım dışarı çıkarken Abraham'ın gemilerinin de gelmiş olmasını ummaktan başka çaresi yoktu. Laia'nın gidişi üzerinden neredeyse iki ay geçmişti ve bu sürede Abraham pekala istediği malları getirecekti. Kendince yaptığı hesaba ve kattığı aksilik payına göre bu yakınlarda gelecekti. Adelard ve Abraham'ın on beş yıla yakındır kurdukları bir dostluk vardı. Ona güveniyordu. Asil ve emin bir adamdı...
Adelard düşünce denizinde boğulmuş vaziyette atı üzerinde hızla limana inmeye koyuldu. Vardığında ise yanaşan gemideki sarıklı tayfayı gördüğünde hızlı bir istavroz ardından kızağa doğru koşup güverteye çıkmak istedi ve bu heyecanlı tutumu elbet tayfanın onu tutup geri vermek istememesi ve Adelard'ın ısrarla kurtulmak istemesiyle sonuçlandı ki kargaşayı işiten Abraham'ın kendi dilinde gürleyişiyle serbest kalan adam soluk soluğa güverteye tırmanıp Abraham'ın koluna tutunarak dinlenmeye çalıştı.
"Adelard... " Abraham dudaklarını düzleştirerek sağa sola bakındı. Ne diyeceğinden tam olarak emin değildi ve ortada bir kadın olduğundan konu çok farklı yerlere çekilebilirdi.
"Abraham... Hoşgeldin dostum! " Adelard, Abraham'ın kendisine sakince kafa sallamasıyla doğrulup adamın düşürdüğü gözlerine baktı.
"Hoşbuldum" Abraham ellerini ardında birleştirip kenara doğru yürümeye koyuldu.
"Abraham! Laia nerede, nasıl? "
"Üzgünüm Adelard... Elimde tutamadım."
"N-ne demek tutamadım... Sen ne diyorsun Abraham! " Adelard korkuyla adama baktı. "Ne oldu ona? Nerede? "