Aytuğ ertesi sabah yola koyulmak için hazırlanmıştı. Pelerini içinde arap bir tüccar gibi giyinmişti genç adam. Türk kisvesinde pek hoş karşılanmıyorlardı. Aytuğ'un da sinir durumu o muameleyi kaldırmıyordu. Hatunun yanında başını belaya sokmak hoş olmazdı. Dün obadan kilim ve post hazırlatmış bir arabaya yükletmişti. Epey vakit olmuştu Constantiniye'ye girmeyeli. Aytuğ da ne var ne yok görmek isterdi. Bildiği kadarıyla Laia, Nikola ile gidip geliyordu şehre. Genç adam onun ne arandığını anlatmış olup olmadığını pek merak etmişti. Malları yüklediği at arabasına yanlarında güvenlik olması adına Kutay'ı da almıştı. Elbet ona söylediği Constantiniye'de şehsadesinin gözü kulağı olan rahip ile konuşmaya gideceklerinden bahsetmişti. Öte yandan hala yaptığının uygunluğunu sorgulamaktaydı fakat hatun da birşey vardı. Yüzü öyle temiz öyle nurluydu ki şüphe duyamıyordu ondan insan. Genç adam kendi hislerinin görüşüne ket vurduğunu düşünse de koskoca alim de mi anlamayacaktı? Fakih mübarek bir adamdı. Şeyh Edabali tekkesinden çıkmaydı. Onunla ders eden abdal olur ya aşık olurdu. Şayet bir oba sorumluluğu olmayaydı Aytuğ da öyle olurdu... Genç adam gidişine razı gelmediği hatunun cefasına da bizzat katlanmak zorunda olduğunun bilincindeydi. Bu yolculuk ile onu daha yakından tanımaktan mutluluk duyacaktı şüphesiz. Aytuğ sakalını sıvazlarken ne ara işi bu raddeye getirdiğini düşünmekteydi... Bir hatuna kalbini kaptırma konusunda hiçbir vakit kafasını yormamıştı. Anası elinde olsa Osmanlı'da ne kadar kız varsa serecekti de önüne genç adam baktığına bacıdan öte bakmamıştı. Laia'nın o güzel yüzü müydü aklına düşen?Aytuğ iç çekerken vaktiyle obanın gülü, Dilruba kızına dahi gözünü çevirmediğini düşündü. O ki güzelliğinden şimdi vezir hatunuydu. Laia'da bir saf temiz hal vardı ki... Aytuğ onun hristiyan olsa da ağzından çıkan Allah lafsının tatlılığını pek az kimseden duymuştu. O cesareti de elinin becerisini de tek başına hem hatun hem er gibi ayakta duruşuna da rastlamamıştı. Genç adam yük arabasına doğru giderken kendi kendine tebessüm etti. Şüphesiz daha evvel öyle papuç gibi dil de görmemişti. Aytuğ da deli konuşan sinirli bir adam olduğundan Laia'nın kıssasa kısas tavrı çekmişti onu kendine...
"Selamın aleyküm Kutay. Hazır mıdır? ”
" Hazırız beyüm... Yük ettim cümlesini"
"Eyi... Leyla Hatun da gelir Kutay. Hatun ne aranırmış takip edecez hem. Şu köşede yer açasın. At üstüne koymam hatunu."
"Emret beyüm. " Kutay kilimleri öteleyip kalpağı başına geçirdi. "Atınan zapt edemezüz Leyla bacımı beyüm. Toz yutturur cümlemize."
"Hayde bismillah... " Aytuğ kendince gülümseyerek atın sırtına atladı ve Laia'nın çadırının yolunu tuttu. O çadır taşınacaktı oradan! Aytuğ son gecelerde kalkıp dellenir olmuştu iyice. Gidip hatunun çadırını kontrol etmeye de başlamıştı. Allah'tan korkmasa içine de baş uzatacak uyuyormu diye bakınacaktı...
Laia yüzünde tebessüm ile bekler olmuştu. Genç kız Aytuğ'un kendisine gösterdiği nezaketten heyecan duyuyordu, bu bir gerçekti. İlgi nasıl görülür elbet biliyordu Laia... Onca gözleminden ve ailenin olan biteni seyir eden tek bekarı olduğundan işi kapmıştı lakin Aytuğ da bir tedirginlik ve geri çekilme mevcuttu. Üstelik Yaman da aynı nezaket ve sevecenlikle yaklaşmıştı ona... Bu insanların her önüne gelene bacı muamelesinde bulunması gibi birşey de vardı. Genel tutumlarında hoşgörü ve David gibi yaratıcı korkuları olduğundan kadınlara belli bir mesafede durup özel alanlarına çokça saygı gösteriyorlardı. Onun ailesinde de bu şekildeydi. Aodh'u da gören herkes kendisine ilgi duyuyor olduğunu düşünebilirdi lakin sevecendi. Laia düşünceleri ile kendini buhrana sokup yüzündeki tebessümü de silmiş bulundu. Bey oğlu bey kızı bakardı üstelik statüsü yüksek insanlar birbirleri ile olurlardı. Bu değişmez kuraldı. Laia ise bırak statüyü hiç kimseydi... Himayeye alınacak ikinci üçüncü kadın gibi görülüyor olabilirdi... Genç kız dilini şaklatıp omuz silkti. Buldu fazlasını arıyordu Laia... Prens ile yoksul terzi hikayesi içerisine sıkışacak bir kadın değildi o... Genç kız gözlerini irice açarken daha düne kadar kadın mı erkek mi umursamadığını düşünmeden edemedi. Uzaktan gelen atlı kağnıyı Aytuğ Bey ve alpini gördüğünde beline taktığı kılıçları kontrol etti genç kız. Bu gün üzerine Constantiniye'ye giderken giydiği biraz daha onların kültürlerine benzeyen pamuklu bir iç gömlek üzerinde askılı önden korseli pamuklu kahverengi bir elbise giymiş, kafasına beyaz büzgülü bir şapka oturtmuştu. Genç kız şapkanın çene altından bağlanan bağını esnetip pelerinini düzeltti. Bunalıyordu Laia. Buradaki insanlar ise ellerini ovalamaya başlamıştı çoktan. Kış geldi diyip duruyorlardı. Laia ise cehennem sıcağından tatlı bahar havasına geçiş yapmış gibiydi. Kağnı yaklaştığında o da elindeki av ettiği vakitlerden biriktirdiği bir kurt bir geçen günkü koyun birde tilki postunu kaldırdı.