İşe yarım saat gecikmişti Esin... Canı sıkkındı biraz. Aklı Ali'de kalmıştı hem... "Keşke sabah kontrol etseydim çocuğun çantasını" diye düşündü. Üstelik Esra'nın suratı hâlâ beş karıştı. Geç kaldıkları için Esin'i suçlayıp duruyordu sürekli.
"Tabii sana karışan görüşen yok" diyordu. "Şimdi iki saat açıklama yapmak zorundayım ben müdüre. Ne diyeceğim, Esin Hanım uyuyakalmış mı?"
"Konunun benimle ilgisi yok" dedi Esin. "Bu tamamen senin kendi başına yaptığın bir program..."
"Gelemeyeceğini söyleyebilirdin, ben de boşuna beklemezdim."
Öyle ya... Pekâlâ "Gelemiyorum" diyebilirdi Esin ama herkesin işi görülsün, kimseyle arası bozulmasın, kimsenin algınlıklarıyla uğraşmamak zorunda kalmasın diye perişan etmişti kendini. Üstelik biricik oğlunu bile üzmüştü bu yüzden.
"Değdi mi?" diye geçirdi içinden. "Yine de kimseye yaranamadın işte..."
Kahvaltı yapacak vakti de yoktu şimdi. Birkaç dakika içinde sabah toplantısına girmek zorundaydı. Başının döndüğünü hissediyordu halsizlikten, belki şekerli bir çay kurtarırdı onu.
Makineden şekerli bir çay alıp toplantıya geçti. Son zamanlarda hayli yoğundu işleri... Bir inşaat firmasının dış ortaklıklar departmanında çalışıyordu ne de olsa... Her hafta yurtdışından gelen yatırımcıları dolaştırıyordu inşaattan inşaata...
Bu haftaki misafirlerle özel olarak ilgilenilmesi gerekiyormuş ne yazık ki. Hiç üzerine almaması gereken bir yükle karşı karşıya bırakılıştı Esin.
"Uygunsan, bu hafta senin denetiminde olsun her şey. Akşamları yemek, davet, gündüzleri gezileri toplantılar... Ne dersin?"
"Benim açımdan çok zor. Ben sadece sabah inşaat gezilerinde olayım lütfen" demesi yeterliydi oysa.
Hem müdürünün isteğini geri çevirip onu zor durumda bırakmak istemiyordu hem de işten kaçıyor gibi görünmekten çekiniyordu. Halbuki herkes farkındaydı Esin'in ne kadar becerikli ve disiplinli olduğunu. Zaten bu yüzden ağır işler teklif edilmiyor muydu ona?
"Kabul" dedi. "Altı üstü bir hafta sonuçta, ne olacak ki? Hallederim ben..."
"O halde bu akşam misafirlerimizle yemeğe çıkıyoruz. Şık bir yer organize edelim" karşılığını alınca dili tutuldu Esin'in.
Bu kadar mı çabuk başlayacaktı mesai?
Hay Allah!
Oysa bu akşam eşiyle baş başa güzel bir sofrada yemek planlıyordu içinden.
Sabah boş yere gerilmişlerdi durduk yere. Eşinin ertesi günkü kıyafetleri ütülenecekti hem... Yoksa eli ayağına dolanırdı adamın, iyice gerilirdi.
Ayrıca Ali vardı... Birlikte ödev yapacaklardı, onunla ilgileneceğinin sözünü vermişti kendine...
"Olur" dedi. "Akşam şık bir restorana rezervasyon yaptırırım ben. Otelden aldırırız misafirlerimizi..."
Masasına döndüğünde açlıktan bayılacak gibi hissediyordu artık kendini. Öğle yemeğine yalnız çıkmak istedi bu kez. Önce eşini aradı. Akşam işi olduğunu söyledi. Çocuğu okuldan alamayacaktı. Kayınvalidesinden rica edeceğini anlattı.
"Peki" dedi eşi... "Annem alsın Ali'yi... Ben de erken dönerim eve."
"Sorun olmaz ama değil mi? Bu iş benim için çok önemli..."
"Ali için zor bir hafta olacak... Ayrıca annem için..."
"Annen torunuyla olmayı seviyor ama. Neden sorun olsun ki?"
"Sevmek başka, bakmak başka... Kadın yaşlı sonuçta... Onun da kendince meşgaleleri var..."
"İstifa mı edeyim? Daha mı iyi olur?"
"Konuyla ne ilgisi var?"
"Sen işini gücünü yaparken hiç vicdan azabı duymuyorsun. Ama benim toplantılarım bile suçluluk hissettiriyor bana..."
"Konu giderek sapıyor Esin. Kapatmak zorundayım."
"Sorun olmaz ama değil mi?"
"Olmaz... İstediğini yap. Annemle konuş. O da bir hafta idare etsin."
Ne var ki Esin'in kayınvalidesi çok da gönüllü olmadı torununu okuldan almaya. Önceden verilmiş sözleri varmış. Mümkün değilmiş okula yetişmesi.
Hafta içinde elinden geleni yapacakmış artık...
"Peki" dedi Esin. "Ben giderim Ali'yi almaya."
Kayınvalidesinden hiçbir şeyi ertelemesini isteyemezdi. Yardımcı olmayı onun akıl etmesini bekledi ama olmadı.
"Neyse..." diye düşündü Esin. "Tartışmaya gerek yok." Nasılsa akşam saatlerindeydi yemek. Ali'yi alır, evde babasının işten dönüşünü beklerlerdi.
Sonra hazırlanır çıkardı.
"Sayın Evet" Nerede Yanlış Yapıyor?
Çatışmadan, tartışmalardan ve sorundan kaçma eğilimi, varlık ve benlik sınırlarının daralmasına neden olur.
"Aman insanlar gerilmesin..."
"Boş yere tartışma olmasın..."
"Hakkımda yanlış şeyler düşünmesinler..."
"Arkamdan konuşmasınlar..."
"Kötü biri olduğum fikrine kapılmasınlar..."
"Sevecen ve çözüm odaklı biri olmadığımı sanmasınlar..."
Bütün bu kaygıların temelinde değersizlik hissi, kaybetme ve sevilmeme korkusu, değer görme beklentisi yatar ki hepsi aslında dönüp dolaşıp özgüven yoksunluğuna dayanır.
Özgüven yoksunluğu, varlık ve benlik sınırlarının kolayca aşılmasına neden olur.
Sınırları olmayan bireylerin, sağlıklı bir psikolojiyle yaşam kalitelerini artırarak sürdürmeleri mümkün değildir.
Hayır diyemeyen, böylece varlık ve benlik sınırlarını oluşturup koruyamayan bireylerde çoğunlukla strese bağlı psikolojik sorunlara rastlamak hiç de az bir olasılık değil...
İçe kapanma, depresyon, kişilik bozukluğu, tükenmişlik sendromu, kronik yorgunluk bu sürecin belli başlı sıkıntıları olarak çıkacaktır su yüzüne...
Örnek hikâyede de görüldüğü gibi Esin, günün en erken saatinde bile fazlasıyla yorgun ve bitkin... Ancak başkalarının gözündeki algısına öylesine önem veriyor ki, hiçbir talebi ve isteği geri çeviremiyor. Böylece yaşam kalitesinden de psikolojik sağlığından da eksilterek ilerlemeye çalışıyor günlük hayatında. Aslında sadece günü kurtarıyor şimdilik... Esin'in kilitlenmesi, öfke patlamaları yaşaması ya da depresyona düşmesi an meselesi...
İşyerinde de gereksiz yükler alıyor sırtına. İşten kaçıyor gibi görünmemek, müdürünü reddetmiş olmamak ya da yakaladığı itibarı kaybetmemek için de olsa, yapamayacağı işlerin altına girmek de temelde özgüven sorununa dayanır.
İtibarını kaybetme korkusu, yanlış anlaşılma korkusu, yerine başkasının tercih edilmesi korkusu elbette değersizlik hissinin bir ifadesi...
Hayır diyememek de elbette değersizlik hissi sonucunda ortaya çıkar. Kişi, kendini değerli ve itibarlı bulmak adına kimsenin ilgisini, beğenisini, onayını ve takdirini gözden çıkaramaz.
Onay beklentisi de aynı şekilde değersizlik hissinden kaynaklanır. Esin'in toplantı yemeğine giderken bile eşinden ve kayınvalidesinden onay isteği, özgüveniyle ve değersizlik hissiyle ilgili yaşadığı çatışmanın bir sonucu sadece...
"Sorun olmaz ama değil mi?" diye sorup durmasının altında da aslında "Ben yanlış bir şey yapmıyorum değil mi? Suçluluk duymaktan ve vicdan azabı çekmekten korkuyorum" çığlığı saklanıyor.
Değersizlik hissiyle baş edebilmenin temel yollarından beri, dışarıdan gelecek hiçbir onayın beklentisi içine düşmemektir.
Kimin, hangi konuda, ne düşündüğünü belirleyici bir faktör olarak kabul etmemek gerekir.
Dış seslerin ve faktörlerin alınacak kararlarda ya da zihinsel olarak oluşturulacak düşüncede majör bir güce ve etkiye sahip olması doğru değil...
"Sen doğrusunu yapıyorsun" sözünü işittiğinizde kendinizi iyi hissediyorsanız ve buradan aldığınız güçle yaptığınız şeyi sürdürüyorsanız aslında dış etkenler sizde majör bir etkiye sahiptir.
Aynı şekilde "Bu şekilde davranman doğru değil" sözünü işittiğinizde kendinizi kötü hissediyorsanız ve buradan aldığınız olumsuz etkiyle yaptığınız şeyi sürdürmekten vazgeçiyorsanız yine dış etkenlerin majör etkisi altındasınızdır.
Özgüveninize ve iradenize hiç güveniniz yoktur. Kendi adımlarınızla ilgili hiçbir fikre sahip değilsinizdir. Kendinize karşı bu yabancılaşmanız görmezden gelinemeyecek kadar ciddi bir konu...
İyi ya da kötü, doğru ya da yanlış iradenizle ve özgüveninizle majör kararlar alabiliyor olmanız çok değerli...
![](https://img.wattpad.com/cover/335571016-288-k421209.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayır Diyebilme Sanatı
Документальная прозаMüthiş Psikoloji tarafından yazılmıştır Gerçekten "özgür" müsünüz? Dilediğiniz zaman dilediğiniz yemeği yiyebiliyor olmak mıdır sizce özgürlük? Toplumsal hiçbir baskı hissetmeden içinizden geldiği gibi giyinebiliyor olmak mı yoksa? Canınızın istediğ...