Küçük bir çocukken hayır demek ne kadar da kolaydı bizim için öyle değil mi? Ağzımıza zorla tıkılan mamaya cesaretle itiraz ediyor, bizi engelleyen her şeyi yıkıp geçiyor ve özgürce kendi dünyamızın sınırlarını keşfediyorduk.
“Oraya sakın dokunma!” ikazları bile bizim için boş bir laftan ibaretti sadece, biz yine de gidip yasaklı bölge neresiyse oraya dokunuyorduk. Ancak yaş aldıkça sınırlarımız çoğaldı, Hayır dememiz zorlaştı. Korkular, otorite, kaybetme endişesi, yalnızlık, kurallar sardı dört bir yanımızı. İstemeden de olsa dilimizden dökülen evetler çoğaldı.
Mutluluk kumbaramızdan harcadıkça harcadık ve nihayetinde eksiye düştük.
Herkesin hayatında özel insanlar vardır ki onlara hayır demek her zaman çok da kolay olmayabilir.
Peki o zaman ne yapacağız?
Sınırlarımızın sevdiklerimiz tarafından ihlal edilmesine izin mi vereceğiz?
Hayır!
Ayrıca sevdiklerimiz dışında da öyleleri vardır ki farkında olmadan savaş halindeyizdir onlarla ve hayır demekte eper zorlanırız. Zira onların psikolojimiz üzerinde de ciddi etkileri vardır.
Piranhaları düşünün mesela. Suya düşen her parça eti nasıl da bir anda yok ediveriyorlar değil mi?
İşte bazı insanlar da vardır ki et yemekten hoşlanırlar adeta.
Hayır demekte zorlandığınız insanların listesini yapın. “Bende kredisi sonsuzdur” dediklerinizi özellikle yazın.
Kimin sizi hangi tarafınızdan yakaladığından emin olun.
Spesifik durumlar hariç sizden sürekli taleplerde bulunanlar yanınıza yaklaşmak için çeşitli stratejiler bulurlar.
Bazılarına yakından bakalım:
Kibarlar: Tabii ki zarafetlerini ve kibarlıklarını birer silah olarak kullanırlar ve taleplerini yerine getirmeniz için size ustaca yaklaşırlar.
Onlara hayır demek sizi adeta kabalaştıracakmış gibi hissedersiniz. Çünkü öylesine kibardırlar ki onları reddetmek olsa olsa kabalık olur, ayıp olur.
Her zarafete karşılık vermek gerekir mi?
Tabii ki hayır...
Kibar bir talep, kibarca reddedilebilir.
“Senin kadar duyarlı bir insanın yaşadığım bu zor durumda beni yalnız bırakmayacağından eminim. Bunu zaten sadece senden isteyebilirim. Bana yapacağın bu yardımı hayatımın sonuna kadar unutmayacağımdan emin olabilirsin. Ömrümce minnettar kalacağım sana. Yardım elini benden esirgemezsin değil mi? Senin ne kadar güçlü ve iyi kalpli biri olduğunu biliyorum. Sen de aynı yardımı benden isteyeseydin, gözümü bile kırpmazdım.”
Böylesi bir yaklaşımla baş etmek hiç de kolay değil gibi görünüyor değil mi?
Hayır dediğiniz an, dünyanın en zalim, en sevgisiz, en merhametsiz, en anlayışsız insanıymışsınız gibi hissedeceksiniz kendinizi...
Oysaki sınırlar herkes içindir.
Yapamayacağınız şeyler konusunda kimse sizi vicdanınızla baş başa kalmaya zorlayamaz.
“Senin için elimden gelen her şeyi yapacağımdan emin ol. Ancak bu konuda sana yardım etmem mümkün değil” demek dürüstlüğünüzün bir göstergesi olur ancak.
Duygusallar: Bu tipler öyle hassastırlar ki sanki ağzınızdan çıkacak hayır kelimesini duymak bile ölümle eşdeğerdir. Onu geri çevirdiğinizde birinin hayatını altüst etmişsiniz gibi hissedebilir, bu yüzden vicdan azabı çekebilir, kendinizi suçlayabilirsiniz ama dürüstçe sarf edilmiş hiçbir hayır, başkasının hayatını karartmaz.
“Beni reddedersen hayatımda hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmaz. Ben en çok sana güvenerek çıktım bu yola. Sen yoksan ben mahvoldum demektir. Bana olan sevgine ve yakınlığına öyle güveniyorum ki, seni kendimden ayrı düşünmedim hiçbir zaman. Bunu benim için yapacağından eminim... Yoksa herkese karşı güvenimi yitireceğim. Bir daha asla kimseye dostluk kapılarımı açmayacağım...”
Üstüne üstlük gözleri bile dolar konuşurken.
Her sözünde fazlasıyla samimi bile olabilir.
Sarf ettiği her duygu, her söz tamamen gerçekti diye düşünelim mesela.
Ona gerçekten yadım etmek istiyor musunuz, istemiyor musunuz?
İşte bütün mesele bu...
Ona yardım etmek sizi zora düşürecekse, aslında içten içe “Keşke bu teklifi bana hiç yapmamış olsaydı” diye düşünüyorsanız, bütün bunları duymamış olmayı tercih edecek kadar olayların dışında kalmayı arzu ediyorsanız bunu ifade etmekte neden zorlanasınız ki?
Önce kendinizden sorumlusunuz.
“Benden habersiz, bana güvenerek birtakım kararlar alman ve uygulaman doğru değil, biliyorsun değil mi? Sevgine her zaman güveneceğim, benim için her şey hep eskiden olduğu gibi olacak ama bu konuda yanında olamam.”
İşte hepsi bu kadar...
Muhtaçlar: Ah işte bunlar bamtelinizi titretirler. Mağduriyetleri asla bitmez.
Sürekli kurban rolünde oldukları için yerli yersiz bir dolu beklentiyle karşınıza çıkmaktan hiç çekinmezler. Çünkü onlar hep ama hep zor durumdadırlar.
“Ailemden beklediğim para yardımını alamadım. Borçlarım birikti.
Faturalarımı bile yatıramıyorum, dağılmış durumdayım. Bir dahaki ay borcumu kapatmaya çalışırım. Yeni bir iş görüşmesine gidiyorum, yarın belki avans verirlerse daha da hızlı öderim sana borcumu.”
“Bu kez olmaz. Ben de zor durumda kalıyorum” demeniz yeterli olacaktır.
Emrivakiciler: En can sıkıcı olanlar emrivakicilerdir. Ne durumda olduğunuzun bir önemi yoktur onlar için. Uygun musunuz, değil misiniz, size karşı ayıp olur mu olmaz mı hiç önemli değil... Vereceğiniz cevabı bile beklemeden üzerinize bir dolu iş ve sorumluluk bırakıp çoktan toz olup giderler.
Ne olduğunu anlamazsınız bile. “Eh mecburuz artık” deyip boynunuzu eğmek zorunda olduğunuzu düşünürsünüz.
Bu tip stratejistlere açıklama yapmak bile gerekmeyebilir aslında. Kendinden başka kimseyi düşünmeyen, bencillikte sınır tanımayan, kimseye saygısı ve anlayışı olmayan birini hayatınızdan çıkarmakta zorlandığınızı söylemeyin lütfen.
Gücünü kullananlar: Bu grup riskli... Burada eşiniz, patronunuz, sevgiliniz, çocuklarınız, aile bireyleriniz yer alabilir zira.
Duygusal olarak ya da ast-üst ilişkinizden dolayı karşınıza “dediğim dedik” tavırlarıyla gelebilirler. Sizi istemediğiniz durumların içine sürüklemekte hiçbir sakınca görmezler. Onların bu tutumunu bir meydan okuma gibi görmediğiniz sürece sorun kolayca çözülebilir. Meydan okuma sizi öfkelendirir. Bir tür düelloya davet edildiğiniz hissine kapılabilirsiniz ki kendinizi manasız bir çekişmenin ya da kavganın içinde bulabilirsiniz.
Onlar sadece dediklerini yaptırabilmek için üzerinizde kurabilecekleri hâkimiyetin sınırlarını zorluyorlar. Bu bir meydana okuma ya da savaş çağrısı değil.
Sınırlarınızın ne olduğu konusunda kararlı olmanız yeterli...
Manipülatörler: Onların yüzünde iyilik maskeleri vardır ancak tek dertleri çıkarları için sizi bir şeylere zorlamaktır. Bu yolda ilerlerken bir süre sizi yanıltıcı davranışlar sergileyebilirler ve gerçekleştiremeyecekleri vaatlerde bulunabilirler.
Bir kişilik bozukluğu özelliği olan “manipülasyon” narsis insanların sıkça kullandığı araçlardandır. Hayır kelimesine alışkın olmadıkları için küsmek, konuşmamak, trip atmak, arkanızdan konuşmak gibi pek çok can sıkıcı davranışlar sergileyebilirler.
Çıkarına ters düştüğünüz için size bütün bunları yapabilecek cüreti gösteren insanlara hayır diyebildiğiniz için kendinizi çok özgüvenli, kararlı ve değerli hissedin lütfen.
Israrcılar: Bazılarına laf anlatmak deveye hendek atlatmaktan güçtür. Onlar sizin verdiğiniz hayır cevabına başka cephelerden savaş açmaya devam ederler.
İsterler de isterler. Ta ki siz evet deyinceye kadar...
Suçluluk uyandırmaya çalışırlar, dostluk, arkadaşlık gibi kavramlarla içinizdeki hassas noktaları ve değerleri oymaya kalkışırlar.
Çoğu zaman ısrarlarından yorulduğunuz için evet demekten başka çarenizin kalmadığını düşünür, hiç istemediğiniz halde olmadık şeyler yaparken buluverirsiniz kendinizi.
Kültürümüzde ısrarcılık baskın bir niteliktir. Özellikle misafirliklerde çokça karşımıza çıkar ısrarcılar.
Tok olmanıza rağmen ağzınıza tıkılan yemekler ısrarcı kişilik yapılarının bir göstergesidir aslında. Yarın öbür gün sizi çok daha zor durumda bırakacak konularla ilgili ısrar etmek üzere kapınıza dayanmaları an meselesidir. Gözünüzü açık tutun. Israrcılar sadece sofrada değil, hayatın içinde de aynı refleksi gösterirler.
Önceleri zorla baklava yedirirler. “Ellerimle yaptım, Allah aşkına tadına bakmadan yollamam seni. Yiyeceksin de yiyeceksin. Yoksa ahirette bile iki elim yakandadır.”
Sonra ısrarla yatıya bırakırlar sizi, sonra ısrarla birileriyle tanıştırırlar, sonra ısrarla birileriyle aranızı yapıp evlendirmeye bile kalkarlar, ısrarla hayatınızın bir köşesine köklenmenin yolunu bulurlar.
Dolayısıyla hayır derken asla tereddüt göstermemeniz gereken insan tipleriyle karşı karşıya olduğunuzu söylemek mümkün...
Denetleyiciler: Onlar “Evet Cumhuriyeti”nin başkanıdırlar. Onlar hayıra tahammül edemezler ve her an tepenizde dikilip sizi yönlendirmeye çalışırlar. Ne mi yaparlar?
Saymakla bitmez ki...
Ama deneyelim:
Sizi suçlu hissettirirler.
Öfkelendirirler.
Korkuturlar.
Kendi taleplerini dayatacak bir stratejileri mutlaka vardır.
Sizi kışkırtırlar.
Makul bir kişilik profili sergilemeye çalışırlar.
Bu tip insanlarla beraberken kendinize şu soruyu sorun:
“Onunla beraberken kendimi nasıl hissediyorum?”
Bu sihirli bir sorudur ve kendimize unuttuğumuz bazı şeyleri hatırlatır.
Bir bahçe kuruyor olsanız ekeceğiniz çiçekleri seçerken ne kadar da özenli davranırsınız ama değil mi?
Mor menekşeler, pembe güller, beyaz papatyalar... Hepsi farklı güzellikte, farklı renklerde ve kokularda...
Bahçenize dadanan yabani otlar güzelim çiçeklerinize zarar verebilir endişesiyle zaman zaman temizlik yaparsınız, zararlı otları bahçenizden uzaklaştırırsınız.
Hayatınız da sizin en güzel bahçeniz... Zararlı otları tamamen söküp atabilmek mümkün olmasa da onların size verebileceği hasarı azaltabilmek adına hayır demek ve sınırlarınızı belirlemek sizin elinizde.
Ne sunduklarına dikkat edin!
Size sevgi, saygı, beğeni, takdir sunuyor olabilirler. Hatta para, çeşitli etiketler ve unvanlar bile serebilirler ayaklarınızın altına. Neyin alışverişi içinde olduklarının farkında olun. Karşılığında ne ödemeniz gerekeceğini bilin.
Bu sunumların cazibesine karşı koymak her zaman kolay olmayabilir ancak sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağınız ağır getirilerini de hesap etmeniz gerekir.
Bir gün sizi siz olmaktan vazgeçirebilecek bir seçimle yüz yüze kalabilir ve evet demek zorunda kalabilirsiniz. Yaşam bahçenizin bahçıvanı olun.
Çiçeklerinizin solmasına izin vermeyin. Size çeşitli stratejilerle yaklaşmaya çalışanlara karşı uyanık olun. Unutmayın ki hayır demek nezaketsizlik değildir.
Hayır demek kendinize karşı olan saygınızı, gücünüzü, varlık ve benlik alanınızı korumaktır. Zamanında söylenmeyen hayırlar büyük zararlara yol açar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayır Diyebilme Sanatı
Non-FictionMüthiş Psikoloji tarafından yazılmıştır Gerçekten "özgür" müsünüz? Dilediğiniz zaman dilediğiniz yemeği yiyebiliyor olmak mıdır sizce özgürlük? Toplumsal hiçbir baskı hissetmeden içinizden geldiği gibi giyinebiliyor olmak mı yoksa? Canınızın istediğ...