a. Bedensel sınırlar: Bedeniniz size ait... Üstelik en özel sınırınız.
Dokunulamaz alanınız... Kimse tarafından fütursuzca ihlal edilemez.
Benliğinizin en güçlü olduğu yer bedeninizdir. Beden sınırınız ne kadar güçlüyse, o kadar özgür ve özgüvenlisinizdir.
Rahatsızlık hissettiğiniz hiçbir temas, kim tarafından gerçekleştiriliyor olursa olsun, hoş görülmemesi gereken bir ihlaldir.
Bedensel sınırlarınızı korumaya hakkınız var.
“Otobüs çok kalabalık, yapacak hiçbir şey yok, kendimi ne kadar kötü hissetsem de başkasının kolu koluma değmeye devam edebilir. Rahatsız oluyorsan git taksiye bin kavgası yaşamayı göze alamıyorum, buna katlanmaktan başka şansım yok” dediğinizde en özel alanınızın ihlal edilmesine, varlık ve benlik sınırlarınızın aşılmasına izin vermiş olursunuz ki, bu sizi daha mutlu, daha özgür ve daha özgüvenli yapmaz.
Ayrıca sınırlarınızı korumak, bir mücadele ve savaş ortamı yaratmanızı gerekli kılmaz. Zekânızı küçümsemeyin.
b. Kişilik sınırları: Doğru ya da yanlış kişiliğinizin sizi mutlu, huzurlu ve güvende hissettirdiği birtakım prensipleri var... Bunları zaman içinde ama aileden, okuldan, kültürel ve sosyal çevrenizden, ama deneyimlerinizden ya da çıkarımlarınızdan elde edip benimsediniz.
Elbette kişiliğinizin sınırlarından sorumlusunuz. Elbette ihlal edilmesine izin vermezsiniz. Bu sizin huzur ve güven alanınızdır.
Sigara kullanmıyorsunuz, yanınızda sigara içilmesinden rahatsız oluyorsunuz.
Bu nedir? Korumaya hakkınız olan bir kişilik prensibidir... Dolayısıyla “Hayır, yanımda sigara içilmesinden hoşlanmıyorum” tavrıyla ihlal edilmesine göz yummayacağınız bir sınır.
Yalan söylenmesinden hoşlanmıyorsanız, “Hayır, bana yalan söyleme, buna izin vermiyorum” diyerek ifade ettiğiniz sınır kapınızda güçlü ve kişilikli bir muhafız bekliyor demektir. İçerideki özgürlük alanınıza sahip çıkıyor olmanızdır.
Emrivaki yapılmasından hoşlanmıyorsanız da keza durum değişmez. Bu bir kişilik sınırıdır ve siz emrivakilere evet demiyorsunuzdur.
c. Duygusal sınırlar: Duyguların ifadesi önemlidir tabii ki... Hatta hangi duygunun nasıl ifade bulduğu da çok değerlidir. Zira psikolojik sağlık hakkında kıymetli veriler sunar. Bu başlı başına ayrı bir kitap konusu olduğundan etraflıca üzerinde durmak, kitabı ana ekseninden uzaklaştıracağı için duyguların ifade biçimini doğru ya da yanlış ayırmadan ele alarak açıklamak yerinde olacaktır.
Duygularınız, kişisel sınırlarınızdandır.
Kendinizi iyi ve güvende hissettiğiniz sınırları koruma hakkınız tabii ki vardır.
Öfkeli, aldatılmış, haksızlığa uğramış, kullanılmış, üzgün, kederli, kırgın, ağlamaklı, kaygılı, tedirgin, korku dolu hissetmekten korunmanın en değerli yolu tabii ki duygusal sınırlarınızın ihlaline izin vermemeniz olacaktır.
Öfkelenmemek için hayır dersiniz.
Kaygılanmamak, huzurda ve güvende kalmak için hayır dersiniz.
Stresten uzak durmak, endişeye düşmemek ya da korkuya kapılmamak için hayır dersiniz.
Duygusal sınırlarınızı korumanız, aslında psikolojik sağlığınızı desteklemeniz, ruhsal yapınızın birtakım insani alışverişlerle ihlal edilmesine izin vermemeniz, huzurlu özgürlüğünüzden yana seçim yapmanızdır.
Sınırlarınız sizi siz yapar. Ait olduklarınız ama üzerinizde taşımadıklarınızdır.
Ötesiyle berisiyle kişiliğiniz bütünüyle size ait bir bahçedir. bu bahçede ne yetiştirdiğiniz, neyi söküp attığınız, neyin yetişmesine kesinlikle izin vermediğiniz tamamen sizinle ilgili...
Bahçenizde neyin yaşayacağına ya da yaşamayacağına sadece siz karar verirsiniz.
Yabancıların bahçenizi çiğnemesini, ortalığı dağıtmasını istemezsiniz kuşkusuz. Bu yüzden bahçenizin sınırlarını korumak kendinize karşı asli görevlerinizden biri sayılır. Üstelik çok da kıymetli bir görev... Yaşadığınız deneyimler, girdiğiniz duygusal haller ve zorunluluklar yüzünden bahçenizin sınırları zaman zaman silikleşir, kapıları çürür. İçeriye hoyratça girip çıkanlara bunu nasıl yapabildikleri için şaşar kalırsınız. Bahçenize izinsiz girilmesi sizi üzer, öfkelendirir, haksızlığa uğramış hissedersiniz, gasp edilmişsinizdir, yaralanırsınız, kendinize karşı da zalimleşirsiniz, sınırlarınızı koruyamadığınız için yetersizlikle, özgüvensizlikle, beceriksizlikle suçlarsınız kendinizi...
Oysa kullanmanız gereken bir tane sihirli sözcük vardır kişilik bahçenizi ihlallerden koruyabilmek için:
“Hayır!”
Bu kelimeyle bahçenizin çitlerini işaretlemiş olursunuz ki herkes görür. Kim bahçeye ne kadar yaklaşıp yaklaşamayacağının farkında olur ve buna göre hareket eder.
Hayır diyerek herkese yerini ve mesafesini bildirmiş olursunuz ki bu hatırlatma ilişkilerin sağlığı açısından çok kıymetli...
Sömürülmekten, ruhsal, duygusal ve bedensel olarak suiistimale uğramaktan benliğinizi korumuş olursunuz. Küçük yaşlarda sınırlarımızı korumakla ilgili öğrendiğimiz yanlış öğretiler nedeniyle kendi mülkiyetimizi kontrol edebilme mekanizmamızda arızalar ortaya çıkmış olabilir. Arızalarımız yüzünden başkaları üzerimizde talep, denetim ve baskı kurma cüretinde bulunabilirler.
Tıpkı bilgisayarınızın içine yerleştirilmiş bir virüsün bütün kişisel bilgilerinizi ele geçirmesi gibi...
Siz zarafet gösterdiğinizi düşünseniz de karşı tarafa nazik davranmış olmak için olağan şartlarda kesinlikle yapmak istemediğiniz bir şeye evet diyerek kendi elinizle kişisel alanınızı ihlal etmiş olursunuz ki çok geçmeden peşinden suçluluk ve öfke de hissetmeye başlarsınız.
Hayır diyerek sadece nerede durduğunuzu değil, başkalarının da nerede durması gerektiğini işaretlersiniz. Bunu ifade etmediğinizde kimse ne sizin duruşunuzu kestirebilir ne de kendi duruşlarının mesafesi hakkında fikir sahibi olabilir.
Hayır demek çatışma yaratır mı?
Evet yaratır.
Hayır yaratmaz.
Ne demiştik? Hayır diyebilmek bir sanattır.
Hangi kelimeyi hangi ifadeyle söylediğiniz tabii ki sonucu değiştirir.
Bazen birine günaydın demek bile çatışmaya neden olur.
“Ne demek istiyorsun, çok mu geç uyandım yani?” tepkisiyle karşı karşıya kalabilirsiniz, sırf günaydın deme şekliniz yüzünden. Kelimelerinizin arkasında gizlediğiniz imalardan emin olunuz lütfen.
Sonra “Ben ne dedim ki, altı üstü günaydın dedim, sanki hakaret etmişim gibi davranıyor!” savunmanız gayet yersiz ve samimiyetsiz kalacaktır.
Konuşurken kelimenin içerdiği anlam kadar, ona yüklediğiniz duygulara da dikkat etmek zorundasınız.
Nasıl mı?
Niyetinizden emin olarak...
Amacınız birini reddederek onu aşağılamak, sinirlendirmek, haddini bildirmek, dersini vermek, canını sıkmaksa emin olun sadece hayır diyerek bile bunu başarabilirsiniz.
Yok eğer amacınız yapmak istemediğiniz bir şeyi zorla yapmak durumunda kalmamak, kendinize şefkat göstermekse emin olun bunu da sadece hayır diyerek başarırsınız.
Hayır derken kaybetme, reddedilme, yanlış anlaşılma, yalnız kalma, kalp kırma, üzme, incitme, zor durumda bırakma korkusu hissediyorsanız aynen bunu da kolayca başarırsınız.
“Benimle konuşurken sesinin tonunu ayarla, böyle efeler gibi diklenilmesinden hiç hoşlanmam ona göre...” cümlesi aslında bir hayır cümlesidir.
Yüksek sesten hoşlanmadığınızı ifade etmek istiyorsunuz sadece. Ancak burada bir meydan okuma ve tehdit yok mu sizce de?
Oysa “Benimle konuşurken sesini yükseltmeni sevmiyorum” demek ne kadar da zarif değil mi?
Aynı şekilde “Git başkasını bul, ben böyle bir şey yapmam” demek yerine “Bu bana hiç uygun değil, üzgünüm yapamam” demeyi deneyin mesela.
“Beni neye zorladığının farkında mısın? Ne biçin davranıyorsun, kendine gel!” demek yerine “Bana bu şekilde yaklaştığın sürece sana karşılık vermeyeceğim” diyebilirsiniz mesela.
“Bütün hafta sonumu orada saçma sapan arkadaşlarınla bir arada geçiremem” demek yerine “Hafta sonumu kendime ayırmak istiyorum” demeyi deneyin bakalım, herhangi bir çatışma çıkıyor mu, ya da sevdiklerinizi kaybediyor musunuz?
Bu örnek cümlelerde neye hayır dediğinizin öznesi değişse bile, hepsi sınırlarınızın olduğunu karşınızdakine net bir şekilde anlatır. Çeşitli maskelerle evetinizi çalmaya gelenler türlü stratejilerle dikilebilirler karşınıza.
Aman manipülasyona gelmeyin...
Sınır, sınırdır...
Baskı altına alma, suçlama, tehdit, değersiz hissettirme, belli başlı stratejiler arasındadır...
Manipülasyon ve baskılarla sizi istemediğiniz şeylere zorlayan birisinin üzerinizde kurduğu hâkimiyet denetleme dürtüsünden kaynaklanabilir.
Denetleyici tipte insanlar açısından hayır kelimesi henüz icat edilmemiş gibidir adeta. Onlar istedikleri her şeye herkesin “evet” demelerini beklerler.
Oysa onların da birtakım sınırları olduğunu hatırlatmak dürüstlükle yapılacak işlerden biridir. Bazen ilişkilerde yanlış ellere geçen denetim mekanizmasının geri kazanılmasının tek yolu da mesafelenmektir.
Yaşadığınız ilişkide birbirine geçmiş sınırların sizi iyice zorlamaya başladığını hissediyorsanız ipin ucu kaçtı gitti diye düşünmeyin. Her şey yeniden inşa edilebilir. Sınırlar bir kez daha net bir şekilde çizilebilir. Mesafelenmek hayat kurtarır...
Kaybedilen kontrolü geri almak için hayır demek kâfi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayır Diyebilme Sanatı
Não FicçãoMüthiş Psikoloji tarafından yazılmıştır Gerçekten "özgür" müsünüz? Dilediğiniz zaman dilediğiniz yemeği yiyebiliyor olmak mıdır sizce özgürlük? Toplumsal hiçbir baskı hissetmeden içinizden geldiği gibi giyinebiliyor olmak mı yoksa? Canınızın istediğ...