BÖLÜM 13

295 16 0
                                    

Herkese merhaba! ♥️

Aslında hikayeyi önceden askıya almış olsam da dayanamayarak bir bölüm yazmak istedim. Umarım keyifle okursunuz.

Nasılsınız?

Fazla beklettim mi?

Her birinize ayrı ayrı keyifli okumalar diliyorum.

William'ın yanından ayrıldıktan sonra kendimi şehir kütüphanelerinden birisine attım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


William'ın yanından ayrıldıktan sonra kendimi şehir kütüphanelerinden birisine attım. Aklımı dağıtmaya ihtiyacım vardı. Günler hızlı bir şekilde geçerken hala düşünmeye devam ettiklerim beni çok yoruyordu. Yaşadığım son bir ayda her şey öyle farklı bir hal almıştı ki, benim Londra'ya gelmem gerçekten de kızım ve benim için bambaşka kapıları aralamıştı. En önemlisi de benim birtanem, babasına kavuşmuştu. Doyamadan çok sevdiği ancak yıllar kadar uzak kaldığı babasına! Melek'in hasreti kavuşmaya dönerken, benim öğrendiğim o sır Alp'e olan öfkemi alıp götürdü sanki. Artık ona eskisi kadar kızmadığımı bilmek içimdeki o inat, gururlu kadını kızdırıyor olsa da elimde değildi. Evet, ona artık eskisi kadar kızmıyor daha doğrusu kızamıyordum. Tıp ile ilgili çeşitli makalelerin olduğu bir kitabı elime aldıktan sonra buradaki sandalyelerden birisini çekip oturdum. Kitaba konsantre olabilmek gibi bir derdim vardı. Bu şekilde zihnimi oyalarsam yaşantımda olan şeyleri düşünmemeyi başaracağım kanısındaydım. "Başarabilirsin Selin" diye kendi kendime mırıldandım. Zaten başarmak zorundaydım da! Bazı durumlar hakkında düşünmemek çoğu zaman düşünmekten daha faydalı oluyordu. Sanırım kendi kendime ruh sağlığımı korumak adına değişik bir strateji geliştirmiştim. Ancak bunun bana iyi geldiği su götürmez bir gerçekti. Önümdeki makaleler dolu kitaptan araştırdığımız konuyla ilgili birkaç not aldıktan sonra kitabı geri bırakıp kütüphaneden çıktım. Dışarıda hafif hafif yağmur çiseliyordu. Ben her zaman yağışlı günleri epey seven bir insan olmuştum. Yağmurun verdiği o melankoli hissiyatına aşıktım! Sonra düşen yağmur tanelerinin toprağa karışıp insanın burnuna şahane kokuların dolmasını sağlayışına... İşte ona kesinlikle bayılıyordum, kesinlikle! Çantamdaki küçük şemsiyemi çıkardıktan sonra açtım ve yürümeye başladım. Islanmaktan korktuğun falan yoktu aslında sadece ama sadece çevrede şemsiyeleriyle gezen insanlara ayak uydurmanın derdindeydim. Nedense insanlardan farklı şeyler yapmayı da çok çok seven biri sayılmazdım. Kabul, bazen değişik bir kadın olabiliyorum ancak bende böyleyim. Kaldığım ev ile şehir kütüphanesi arasında pek fazla mesafe olmadığı için kaldığım eve kadar bu şekilde yürümeye devam edecektim. Eve geçtiğim gibi de üstüme rahat bir şetler giyip yiyecek bir şeyler sipariş edecek ve daha sonrasında harıl harıl çalışmaya başlayacaktım. Bu seminere katılmış olmaya madem hak kazanmıştım; buranın bana kazandırabileceği tek şeyi kaçırmamam gerekiyordu. Eskisinden çok daha iyi, başarılı bir doktor olarak geri dönmeliydim ülkeme. Böylece herkese karşı çok daha faydalı olacaktım elbette ki!

Aklımdaki düşüncelerle beraber evin önüne geldiğim gibi şemsiyemi kapattım ve çantamdan evin anahtarını bulduğum gibi kapıyı açıp içeriye girdim. Yağmurda neredeyse epey artmış sayılırdı bu sırada. Son birkaç gündür yağmurlu havalar yaşıyorduk. Hemen kaldığım küçük evin yatak odasında aldım soluğu ve ip askılı saten pijama yakınlarımı bulup üzerime geçirdim. Başka eşofman falan aramaya gerek duymamıştım. Hafif küt kesimli saçlarımı ensemde gelişi güzel topladıktan sonra ise yüzümdeki makyajı silip, bir kenara bıraktığım restoran kartındaki numarayı tuşladım. Güzel bir yemek sipariş edip yemek istiyordum. Akşam olmak üzereydi ve ben en son sabahın sekizinde ağzıma birkaç lokma bir şey koymuştum; ondan ötesi yoktu. Hemen o meşhur İngiliz restoranının numarasını tuşlayıp, Lancashire güveci sipariş ettim. Buranın en geleneksel yemeklerinden birisi olduğunu keşfetmiştim geldiğimde. Kuzu ya da koyun etinden yapıyorlardı ve epey de lezzetli bir şeydi. Yanına eklenen patateslerde bir ayrı lezzet katıyordu; ben zaten patatese bayılırdım. Telefonu salondaki masanın üstüne bıraktıktan hemen sonra notlarımın olduğu dosyayı aldım elime ve okumaya başladım. Önce kendim gözden geçirmeliydim; her şey hakkında çok daha fazla bilgi sahibi olmak istiyordum. Ancak konsantre olabilmeyi başarmak benim için haddinden fazla zordu. Londra'ya döneli yaklaşık bir ay gibi bir süre geçmişti. Hala Türkiye'ye döndüğümde olanları düşündükçe sinirlenmeden edemiyordum. Önce Alp ile ilgili duyduklarım ve sonrasında ise Sarp ile ilgili duyduklarım. Şimdi hala bana ulaşmaya çalışıyor Sarp ama ben buna fırsat vermeyeceğim. Defalarca araya Aydan'ı bile sokmaya çalışmıştı ancak Aydan'da en az benim kadar kızgındı ona. Telefonum çalmaya başlayınca önümdeki notlarımı bir kenara bırakıp iç çektim. Ekrana bakıp kızımın fotoğrafını görünce gülümsedim. Melek ona aldığım telefonuyla beni arıyordu. "Bebeğim!",

Yıllar Sonra  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin