10'★

1.2K 119 91
                                    

Yorum yapmayı unutmayınn!!!

İyi okumalarr ✨


Tiksinç bakışlarını pencerenin önünde oturan gence değdirdiğinde babasının sesi kulaklarını doldurmuştu. "Günlerdir böyle. Kurudu kaldı. Tek kelime de etmiyor ki..." diye yakınmıştı orta yaşlı adam.

Bakışlarını babasına çevirmiş, "hiçbir şey olmaz ona." demişti. Dili bunu zikretse dahi kalbi içten içe haline acıyordu. O günden sonra doğru düzgün uyumuyor, bir kaç lokma yemekten başka birşey yemiyor, bakışlarını sürekli pencerenin ardında gezdiriyordu. Beyaz tenine zıt olarak gözlerinin altı koyu bir renge bürünmüştü.

"Hiç vicdanın yok! Kalpsizin tekisin!" diye çemkirmişti. Ardından jungkook, duyduğu kelimelere ve yüksek sese karşı başını çevirip göz ucuyla bakmıştı çekinerek. Taehyung sadece göz devirmişti. Babasına aldırış etmiyordu bile. Konuşur konuşur susar düşüncesi ile söylediklerini zerre kadar bile olsa kale almıyordu.

Başını tekrar pencereye çevirmiş, taehyung'a göre anlamsız bakışlarına geri dönmüştü. Pencerenin dışında gördüğü şey uzun bir yol ve bahçeden başka birşey değildi. Kalçası sızlıyordu, oturduğu yerin sünger olmasına rağmen. Günlerdir neden böyle oturduğunu kendisi de bilmiyordu ama böyle acısının dindiğini hissediyordu.

Geceleri onun fısıltıyla şarkı söylediğini bile duyardı, taehyung. Yine de müdahale etmiyordu çünkü o günkü tokattan sonra daha fazla yüzsüzleşeceğini sanarken içine kapanması beklenmedikti. Bir tık garip bulmuştu da davranışlarını. Böylesine denk gelmemişti. Kaçmaya kalktığı ilk seferden sonrasında vazgeçmesi de şaşırtıcıydı.

Bir kaç adımda jungkook'un başında durmuş, onu rahat bırakmamayı kendine görev edinmişti. Jungkook taehyung'un başında dikildiğini gördüğünde başını kaldırmış, bir sorun olup olmadığını yoklamıştı. Taehyung'un kendine bakan sakin gözlerine değdiğinde dudaklarını birbirine bastırmıştı. Ardından utançla tekrar dışarıya çevirmişti bakışlarını.

"Hadi!" demişti, taehyung. Bakışları jungkook'un parlak saçlarında geziniyor, üstüne bir beden büyük gelen kıyafetlere gülümsememek için zor duruyordu. Ki jungkook'a gülümsemek, yapmak isteyeceği son şey bile olamazdı.

Kendisine seslenildiğini anlayıp başını kaldırmıştı ağır hareketlerle. Gözlerinde hafif şaşkınlık varken dudaklarını top haline gelmişti. Elini ensesine çıkarıp kaçırdığı bakışlarıyla birlikte kaşımaya başlamıştı. "Ne?" demişti duyulmayacak tonda, nefesiyle karışık.

Jungkook'un doğrudan gözlerine bakıyor, her zamanki ciddi ifadesi ile "kalk, gidiyoruz." demişti. Buna karşı başta şaşırmış, ardından önceki gibi bir oyun döndüğünü sanıp kaşlarını çatmıştı. Başını indirmiş çatık kaslarıyla dışarıya bakıyordu bu sefer. "İstemiyorum. Lütfen daha fazla kandırma beni."

Çıkan buruk sese karşı içinin titrediğini hissetmişti. Yine de bu çok kısa sürerken gözlerini jungkook'dan çekmişti. "Seni kandırmıyorum. Eğer reddetmeye bu kadar meraklıysan kabul, gitmeyiz." demişti. Israr edecek değildi ya.

Son edilen kelamlar yüzünden içinde nedensiz bir inanç oluşmuş, gitmeyi düşünmüştü. Taehyung onun yanından ayrılmak için arkasını dönerken yerinden kalkmıştı, jungkook. Yerdeki gölgesinin hemen yanında oluşan gölge ile jungkook'un ayaklandığını anlamıştı. Ayağı çok az yana doğru hareket ederken omzunun üstünden bakmıştı.

Jungkook'un istediğini anlamak uzun sürmemişken yana doğru bir kaç adım atmış ve dolabın önünde durmuştu. İçinden deri ceketi çıkarıp tekrar jungkook'un yanında durduğunda ceketi uzatmış, "al." demişti. Elleri hafifçe titriyorken uzatılan ceketi almış ve taehyung'un yanından tekrar ayrılışını izlemişti.

this is my last call to you  •taekook•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin