Yorum yapmayı unutmayınn!!!
İyi okumalarr ✨
"Herkes gider mi?
Herkes gider mi?
Söyle bana küçük adam,
Her şey biter mi?
Çok erken değil mi?
Erken değil mi?
Söyle bana küçük adam,
Herkes gider mi?"Yağmur hiç olmadığı kadar hızlanmış, bir de benim için ağlamıştı. Hayat beni ilk kez bu denli harabe görüyordu. Ben üzülsem bile dik duran, belli etmeyen biriydim fakat bunda kendimi tam anlamıyla karanlığa çekmiştim.
İki gün, koskoca iki gün geçmişti. Daha şimdiden yokluğu benim için hayatın durmasını sağlamışken ben onsuz ne yapacaktım? Sürekli ağlayasım geliyordu ve kendime hakim olamıyordum. Gitmesin, bitmesin diye bütün gece ağlamıştım. Böyle biteceğine inanmak istemiyordum. Ben şimdi kalan hayaliyle ne yapacaktım?
Büyük bir şokun içine girmiş gibiydim. Onun her zaman oturduğu yerin çaprazında duracak şekilde bir yer ayarlamış, orada oturup sanki karşımdaymış gibi saatlerce bakıyordum. Yerine ne kendimi ne de bir başkasını koyamazdım.
İlk geldiği zamanlarda ona ettiğim hakaretler, ona bir pislik muamelesi yapmam, onu bir daha gülmeyecek hale getirdiğim zamanları düşündükçe kafamı duvarlara vurasım geliyordu.
Düşünüyordum, benden önce nasıldı? Konuşmayı sevmeyen, yalnız takılan insanlardan mı yoksa sürekli konuşan ve dolu bir arkadaş grubu olanlardan mıydı? İki şekilde de hayal ediyordum onu. Hangisini daha çok severim diye kendime soruyordum.
Çapkın biri miydi, yoksa utangaç biri miydi? Benden çekindiği gibi herkesten çekinir miydi? Benden utandığı gibi utanır mıydı sürekli? Bana baktığı gibi mi bakardı herkese? Bu iki günde nereye gitmiş, nerede kalmış, ne yemiş, ne içmiş, kime güvenmiş, bunların hepsini düşünüyordum. Çıkıp onu sokak sokak aramam gerekiyor gibi hissediyordum.
Sonra duruyordum. Güvendiği insanların her halükarda ona benden daha iyi davranacakları ortadaydı. Ama ya daha beteri olursa? Ya, ya ona dokunurlarsa? Ya ona zarar verirlerse? Düşündükçe çıldıracak gibi oluyordum. Yine de beni durduran birşey vardı. Ben olduğunu anlayamadığım birşey.
Kendi yatağımı terk etmiş, onun yatağına yerleşmiştim. Dolabı açtığımda fark ettiğim şey ise, kendi kıyafetlerinden bazılarını bırakmış ve onun yerine benim kıyafetlerimden almıştı. Bunun amacını anlamaya çalıştım. Kendimce bir kaç sonuç çıkarmama rağmen kendimi yalanladım.
En önemlisi de, herkesten kıymetli olduğumu sandığım özgüvenim tamamen gitmişti. Bir tek kendimi sever, kendimi düşünürdüm. Daha doğrusu öyle olduğunu sanırdım ama değilmiş. Ben bunu jungkook ile anladım.
İnsanları vuran bendim. Onları yaralayıp hayatlarına son veren. Bu sefer tam tersi olmuştu. Bu sefer vurulan bendim. Hayatı son bulan ise kalbimdi. Varlığını yeni hissettiğim kalbim.
Bana kızıp küsseydi ama yine de gitmeseydi diye düşünüyordum sürekli. Tüm bu düşüncelerime karşı çıkan şey, ona hasret kaldığı özgürlüğünü bağışlamaktı. Onun ellerinden söküp aldığım hayatını geri vermekti. Hiçbir şey düzelmeyecekti, biliyordum. En azından artık kendi istekleriyle hareket edebilecekti.
Bundan sonrası ise, hayatıma devam etmek olacaktı. Öyle ya da böyle onun ruhunu kafesinden çıkarıp serbest bırakacaktım. Bunu da onun hayatımdaki varlığını silerek yapacaktım. Onu kalbimle andığım sürece beni hissetmeye devam edecekti fakat biraz olsun huzura kavuşmasını sağlamalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
this is my last call to you •taekook•
FanfictionJungkook hala taehyung'un suratına bakmıyordu. "Beni kelepçelemeyecek misin?" diye sormuştu kısık sesle. Ardından dönmüştü bakışları taehyung'a. Yerinden kalkmış jungkook'a doğru adımlarken konuşmuştu. "Biz sadece kaçabilecek olanları kelepçeliyo...