Yorum yapmayı unutmayınn!!!
İyi okumalarr ✨
Çekinerek oturduğu koltukta, samimi olduğunu düşündüğü bir ifade yerleştirmişti yüzünde ama kendisi de biliyordu ki, inandırıcı değildi. Karşısında oturan kızın da ifadelerinden bunu anlayabiliyordu.
"Utanmana, korkmana gerek yok. Ben sadece seni merak ettiğim için bir bakmak istedim." dediğinde, bugün taehyung'un da kendisini merak ettiğini söylemesiyle garipsemişti. Hak veriyordu. Dün gece taehyung'un o haline kim baksa, jungkook'un dövüldüğünü ve belki de delirdiğini sanırdı.
Kızın samimi davranmaya çalışıyor oluşu onu olduğundan fazla geriyordu. Yine de içinden bir ses onun kötü niyetli olmadığını söylüyordu. Sadece onun değil, annesinin, abisinin ve hatta babasının da iyi insanlar olduğunu düşünüyordu. Tabi buraya geldiği ilk günkü 'fahişe' ithamını saymıyordu.
"Hakkım olmadığını biliyorum ama ben jin young adına senden özür diliyorum. Kuzenimin bu kadar pislik birisi olmasını bende istemezdim. Bana bile hakaret ediyorken sen onun için oldukça eğlenceli bir oyuncaksın." demişti. Bahsettiği hakaret jungkook ile aynı cümlede anıldığı o ahlaksız andı. Ki jungkook bunu hatırlamak bile istemiyordu.
Gözlerinin parlaklığı yerini uzun zamandır arıyordu ki, şuan bulduğu samimiyetle hafifçe aydınlanmıştı utançla. Başını etmişken, "ben gerçekten öyle biri değilim..." demişti. Öyle zoruna gidiyordu ki aldığı hakaretler, bu durumda en çok taehyung'a kızıyordu. Onu nezarette bıraksaydı ya da yalnızca ikisinin olduğu bir eve götürseydi çok daha iyi olacaktı. Böylesi herkesin diline düşmeyi baştan beri hedefliyordu.
Dudaklarını birbirine yaslayıp da başını salladığında onaylarcasına, "biliyorum. Seni ilk gördüğümde de anlamıştım. İnsanın yüzü, gözleri ele verir kendini. Sen sürekli kaçırdığın bakışlarınla bile bunu beceremeyeceğini belli ediyorsun." demişti. Hakaret miydi bu yoksa övgü müydü anlamaya çalışıyordu. Söylenen sözlerle de yutkunmuştu hızlıca, kızarırken.
"Şey, ben aslında, bilmiyorum işte. Yapamıyorum." demişti, daha söyleyeceği kelimeleri bile seçmemişken. "Ben hep böyleydim. Şimdi değiştirmek istesem de yapamam."
Yoo jung buna öyle samimi bir gülümseme sunmuştu ki, jungkook da elinde olmadan kıvırmıştı dudaklarını. Bir kaç saniye baktı jungkook'un yüzüne. Bu bakışlar utandırıyor, yüzündeki kızarıklığa fazlasını ekliyordu. "Sen gülünce daha güzelsin. Keşke hep gülsen..."
Jungkook sanki daha fazla oluru varmış gibi başını eğmişti. Utancı her saniye artıyorken zeminle birleşen takırtı seslerine dönmüştü bakışları. Bakışları oldukça minnettar olduğu kişiyi bulduğunda yerinde kıpırdanmıştı.
"Bakıyorum da yine iş peşindesin, yoo jung." diye alaylı sesi kardeşine karşıydı. Jungkook bakışlarını değdirmemeye özen gösteriyorken, min jae inatla gezdiriyordu bakışlarını onda. Bu gidişatı bozan kişi, abisine bulaşmakla uğraşan yoo jung'du. "En azından benim işlerim seninkiler gibi birileriyle uğraşmak değil!"
"Bak, bak! Gören de zorbanın tekiyim sanar." dediğinde küçük kardeşinin burnundan makas almıştı garip bir şekilde. Kız çırpınışlarla bından kurtulurken durmadan söyleniyordu.
Burada olmaması gerektiğini düşünüp de oturduğu koltuktan kalkarken terasın çıkışına bakmıştı. "Ben gideyim. Yüzbaşı kim kızar." demişti. Daha adımını atmadan min jae araya girmişti. "Neden bu kadar korkuyorsun? Dün sana zarar geldi diye çıkarmadı mı o kadar tantanayı? Anlaşılan sana değer veriyor. Öyleyse neden korkuyorsun ondan?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
this is my last call to you •taekook•
FanfictionJungkook hala taehyung'un suratına bakmıyordu. "Beni kelepçelemeyecek misin?" diye sormuştu kısık sesle. Ardından dönmüştü bakışları taehyung'a. Yerinden kalkmış jungkook'a doğru adımlarken konuşmuştu. "Biz sadece kaçabilecek olanları kelepçeliyo...