21. Susanlar ve Haykıranlar

17 11 0
                                    

Yıldıza basmayı unutmayın lütfennn
Keyifli okumalar!

Herkes ayağa kalkmıştı. Heyecan ve biraz da korku vardı nefes seslerinde. Bense etrafıma bakınıyor, insanların yüzündeki ifadeleri inceliyordum. Kararı az çok tahmin edebiliyordum. Ellerimin titrediğini fark etmemle hemen yumruk yaptım, kendimden emin durmalıydım, korkuyormuş gibi değil.

Hakim boğazını temizledi, yanındaki su şişesinden birkaç yudum içti. "Yaz kızım..." dedi birkaç saniye sonunda.

Herkesin nefesini tuttuğunu hissettim. Salonda sadece kendi nefes sesimi duymak beni tedirgin etti. Karara odaklanmaya çalıştım.

"22 yaşındaki Barın Kaya Atakulʼu göğsünden bir silahla vurduğu iddia edilen, yaklaşık bir ay önce kendi isteğiyle teslim olmuş sanık Duru Akçaʼnın..."

"Durun lütfen. Bir saniye." dedim yüksek sesle hakimin cümlesini bölerek. Hakim kaşlarını çatarak bana baktı. "Bölmemem gerektiğini elbette biliyorum. Ama bu karar açıklanamaz, üzgünüm." Salondan homurtular yükselmeye başladı, hakimin kaşları daha çok çatıldı. Salonun sessizliğinden eser kalmamıştı.

"Bu ne terbiyesizlik. Ne yaptığını sanıyorsun sen?" dedi bağırarak. Orada bekleyen polislere işaret verdiği anda bir adım geriledim. İki tane polis bana doğru yürümeye başladı.

"Gelmeyin üstüme bir. Durur musunuz rica etsem?" dedim gülümseyerek. Yüzlerinde mimik oynamadı. Hemen lafa girmeye karar verdim, "Dinlemelisiniz. Buradaki tek suçlu ben değilim." dedim hızlıca. Herkes duraksar gibi olunca hakim de ellerini kaldırıp polisleri durdurdu.

"Ne demek istiyorsun?" dedi öncekine kıyasla daha sakin bir ses tonuyla. Lafını böldüğüm için gözlerindeki alev sönmemişti.

Nefesimi verdim ve başımı çevirip kısa bir anlığına Kağan Atakulʼa baktım. Yaşadıklarımın ve yaşayamadıklarımın sorumlusu olan o adama. Tüm her şeyin asıl suçlusuna. Gözlerindeki alaycı ifadeyle içimdeki nefret büyüdü, intikam ateşi harlandı. "Kağan Atakul," dedim dişlerimi sıkarak. "Buradaki suçlulardan sadece birisi."

Salondaki sesler çoğaldı, bağırışlara dönüştü. Herkes bana bir şeyler söylüyordu ama sesler sadece uğultu olarak kulağıma gelmeye başladı. Kafamın içinde milyonlarca ses vardı sanki ama hiçbirisini anlayamıyordum. Sadece gürültüden ibaretti. Kağan Atakulʼun da ağzının hareket ettiğini gördüm, kızgın bakışları benim üzerimdeydi. Bağırıyor muydu?

"Susun." dedim dişlerimi sıkarak, sanki kendimde değildim, sözcükler dudaklarımdan benden bağımsız dökülüyordu. "Susun, bağırmayın. Çok ses var." Başımı iki yana salladım, karnımda bir ağrı oluşmaya başladı. Öfkelenmeye başladığımı hissettim. "Kesin sesinizi!" diye bağırdım tüm gücümle. Sesim salonda yankılandı, kulaklarıma geri döndü. Benim çığlığım mıydı bu kulaklarıma gelen?

Salonun sessizleştiğini fark ettim. Derin nefesler aldım. "İnkar mı ediyorsunuz?" dedim herkese doğru. "O halde onu değil, kendinizi savunun derim. Çünkü siz de suçlusunuz. Hepiniz." Barınʼa baktım, sonra Selinʼe. "Elinizden geleni ardına koymayın ama," iki elimi zorlukla kaldırdım, "çünkü ben elimden geleni ardıma koymadım." Elimi göğsüme doğru yaklaştırdım, askılı elbisemden içeriye soktum, parmaklarımın ucuna değen metalimsi dokuyla gülümsedim. Yavaşça elimi dışarı çıkarırken gözlerim Miraçʼla buluştu. Kimseye fark ettirmeden bana göz kırptı. Ben de iki gözümü birden kapatıp başımı hafifçe salladım.

Hâlâ kelepçeli olan ellerimi havaya kaldırıp cihazı herkese gösterdim. Sonra hakime döndü bakışlarım, kaşlarını çatmış ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. "Ses kayıt cihazı." dedim çenemi kaldırarak. "Ve beraberinde gerçekler." Çatılmış kaşları şaşkınlıkla havalandı. "Kimsenin," dedim her bir sözcüğün üzerine bastırarak, "inkar edemeyeceği gerçekler." Bakışlarım Selin Arsalʼa döndü, "Kimsenin," dedim gülümseyerek, "saklayamayacağı gerçekler." Kaskatı kesilmiş, tedirgin bir ifadeyle bana bakıyordu. Titrek bir nefes verdiğini işittim.

Birlikte Atlayalım GökyüzündenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin