Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.
Keyifli okumalar!Yatağa sırtüstü uzanmış ellerimi iki yana açmış boş boş tavanı izliyordum. Pürüzsüz tavanın üstündeki florasan lambalardan odaya beyaz parlak ışık yayılıyordu. Gözlerim kamaşınca başımı kapıya doğru çevirdim. Birazdan Barınʼın gelmesi gerekiyordu. Akşama doğru geleceğini söylemişti ve hava kararmıştı bile.
Ve kapının kolu aşağı yukarı hareket etti. Kapı yavaşça açıldı ve siyah alnına dökülen dağınık saçları, koyu kahverengi bir kuyu kadar karanlık bakan gözleriyle içeriye Barın girdi. Gözleri direkt beni buldu ve hafifçe gülümsedi. Zorla gülümsemeye çalıştığı belli oluyordu ama bir şey söylemedim. Yanıma gelip yatağın kenarına oturdu ve başlığa yaslandı.
İkimiz de birkaç dakika boyunca konuşmadık. Geçen dakikaların sonunda, "Yarın sabah buradan çıkacaksın." dedi. Yattığım yerden Barınʼa doğru döndüm. "Seni cezaevine götürmem gerekecek." Duraksadı, "Götürmeleri." diyerek düzeltti. Nefesini vererek devam etti, "Ben seni oradan çıkarmanın bir yolunu buluncaya kadar koğuşta yaramazlık yapma Duru."
Alınmış gibi yaparak kaşlarımı çattım. "Ben yaramazlık yapacak bir kıza benziyor muyum Allah aşkına?" Yattığım yerde doğrularak onun gibi yatak başlığına yaslandım. Daha rahat bir pozisyona geçerek bana doğru döndü, "Benzemiyorsun. Sen dünyanın en uslu kızısın hatta." dedi sırıtarak.
Dudaklarımı büzüp önüme döndüm. "Dalga geçme." dedim ciddi bir sesle. Karşımdaki duvarı izlemeye başladım bu sefer. Bu gidişle odanın her bir ayrıntısını ezberlenecektim. Hiç beklemediğim bir anda belimden sarıldı. Gözlerimi açarak ona döndüm. Sırıtarak bana bakmaya devam ediyordu. "Başka türlü bana dönmezdin." dedi elini belime sürterek geri çekerken. Kaşlarımı çatıp omzundan itekledim. Yanlışlıkla fazla güç uygulamış olmalıyım ki yuvarlanarak yataktan düşünce şok içinde bakakaldım. Mermer zemine uzandı ve ellerini iki yanına açarak kocaman gözlerle tavana odaklandı. Belki de boşluğa.
"İ-iyi misin?" dedim telaşla yataktan atlayıp yanında diz çökerek. "Ben... Yanlışlıkla oldu. Gerçekten." diye bir şeyler gevelemeye başladım. Tam o sırada bileğimi kavrayarak beni yanına yatırdı bir kolunu kalkmamam için üstüme bastırdı. Artık yerde yatıp tavanı izleyen iki kişi vardı.
"Bundan emin değilim." dedi göz ucuyla bana bakarak. Kalkmak için olduğum yerde çırpınmaya başladım. Bacaklarımı aşağı yukarı hareket ettiriyor, kolunu tutup üstümden çekmeye çalışıyordum. Beni umursamadan konuşmaya devam etti, "Beni öldürmek için can atıyorsun sonuçta. Yanılıyor muyum?" Daha çok çabalamaya başladım. Birkaç dakika sonra yorulup hareket etmeyi bıraktım ve göğsüm hızlı hızlı inip kalkarken ona doğru dönmeye çalıştım.
"Doğru." dedim hiddetle. "Seni öldürmek için can atıyordum. Şu son dakikalardan sonra ruhumu bile atarım artık." Birden gülmeye başlayınca kaşlarımı çattım. "Komik olan ne, söyler misin?" dedim bağırarak.
Sonunda kolunu üstümden çekti ama kalkmama izin vermeden üstüme doğru eğildi. "Komik olan bir şey yok. Sadece..." dedi ciddi bir yüz ifadesiyle. "Sen... Sen çok korkutucusun." Dudaklarını birbirine bastırdığını görünce dalga geçtiğini anladım ve omuzlarından itekleyip doğrulmayı başardım.
Onu yerde oturur halde bırakarak ayağa kalktım ve yatağa oturup ayaklarımı aşağı sarkıttım. "Gerçekten," dedim aklıma gelen şeyle. Gözlerim kısıldı ve şüpheyle Barınʼa baktım. "Neden benim yanımda sen bekliyorsun? Demek istediğim, neden polisler yok? Belki kaçacağım ve belki sen buna yardım edeceksin. Sana nasıl güveniyorlar? Neden güveniyorlar Barın?" Yutkunduğunu gördüm. Gözlerim daha çok kısıldı. "Seni cezaevine götürmem gerekecek." dedim dakikalar önce yanlışlıkla söylediği cümleyi tekrar ederek. "Barın. Sen bir şeyler gizliyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Birlikte Atlayalım Gökyüzünden
De Todo-Akarsu terk eder mi toprağını? Toprak ihanet eder mi akarsuyuna?