3. Kaçanlar ve Korkanlar

59 32 2
                                    

Not: Düzenlendi.

Keyifli okumalar! ☁️☁️

İlahi Bakış Açısı

18 yıl önce

Doğumun ardından alındığı odada heyecanla bebeğini bekliyordu. Kim bilir ne kadar güzeldi... Minicik ellerini düşündükçe içi kıpır kıpır oluyordu.

Nerede kalmışlardı?

Bebeğin babası onu hemşirelerden almış ve bir saniye beklemeden odadan çıkmıştı. Arkasından ne kadar seslenirse seslensin dönüp bakmamıştı. Duymamıştır diye düşündü. Ama içinde şüphe tohumları ekilmişti bile. Henüz annesinin bir kez bile kollarına almadığı bebeğini alıp böyle odayı terk etmek... garipti.

Düşüncelerine dalmışken kapı kolunun hareketiyle çıkan tok ses dikkatini dağıttı. Hızla başını kaldırıp gelenlere baktı. Bebeğinin sonunda gelmiş olmasını umuyordu. Ama kapının önünde başını eğmiş öylece dikilen adamın kollarında yeller esiyordu. Hemşireler mi almıştı acaba bebeği? Bir sorun mu vardı? Eli istemsizce kalbine doğru gitti.

Kapıda dikilen kocası tek kelime etmiyordu. Neden konuşmuyordu? Tam burasının neler olduğunu açıklayacağı saniyeler olması gerekmiyor muydu? Sessizlik uzadıkça kalbinin sıkıştığın hissetti ve elini daha çok bastırdı. Sonunda dudaklarını kıpırdatabildi.

"Bebeğime bir şey mi oldu..." Yutkundu. Bu soruyu sorarak hayatını belki birkaç dakika erken mahvetmişti. Birkaç dakika ne kadar da fazlaydı! "Bebeğimiz nerede Sarp?"

Adam dudaklarını birbirine bastırarak sessiz kalmayı tercih etti. Zaten konuşmak istese de ne söyleyebilirdi ki? Boğazının yanmaya başladığını hissetti. Belki de yanan vicdanıydı.

Ne söyleyebilirdi? Kızının hayatını birkaç dakika önce mahvettiğini mi? Daha dünyaya yeni gelmiş kızını şimdiden ölüme mahkum ettiğini mi? Karısının yüzüne bir daha nasıl bakacağından bile emin değildi.

Vicdanının sesi onu içten içe yiyip bitirirken aniden yükselen sesle irkilerek başını kaldırdı.

"Sana bir soru sordum! Ne diye susuyorsun be adam, konuşsana!"

Bağırmak boğazını acıtmış olmalı ki yüzünü ekşiterek ellerini boğazına doğru götürdü. Daha kısık bir sesle devam etti. Hatta bu sefer neredeyse fısıldamıştı. "Nerede benim güzeller güzelim?" Gözünden bir damla yaş, yanaklarına doğru süzülürken neler olduğunu bile bilmiyordu henüz. Kocasının sessizliğiydi belki felaketi ele veren. Belki de anne hisleriydi. Ama işte... Gözyaşları çoktan yollarını bulmuştu.

Adam daha fazla susamayacağına karar verdi. Ömür boyu bunu saklayamazdı öyle değil mi... Hoş, bu yaptığının ağırlığıyla ne kadar yaşayabilirdi, orasını bilemeyecekti. Derin bir nefes almaya çalıştı ama bunu dahi hak etmediğini düşünerek kendisine kızdı. "Nilüfer. Eğer sakin olmazsan bunu sana söylemeyeceğim." Söylemek zorunda olduğunu biliyordu. Ama olacaklardan deli gibi korkuyordu. Bebeğini düşündü. Sevgili kızım, bak, babalar da korkuyor. Özür dilerim. Özür dilemek olan hiçbir şeyi değiştirmezdi. Yutkunarak karısına döndü. Ellerini yüzüne kapatmış sakinleşmeye çalıştığını anladı.

"Sadece söyle." dedi birkaç dakika sonra. "Sadece kızımın nerede olduğunu söyle."

"Gitti." Tek söylediği bu olmuştu. Ama bu kelime tüm hayatlarındaki en lanetli kelime olacaktı. Bunu tahmin etmesi zor değildi.

"Nasıl gidebilir? O daha yürümeyi bile bilmiyor!" Annesi ağlamaya başlamıştı bile. Oysa daha yeni doğum yapmıştı. Tüm bunlar onun için tehlike arz ediyordu. Önemi kalmış mıydı? Kurtarayım derken kendisi öldürmüştü. Önemi kalmış mıydı?

Birlikte Atlayalım GökyüzündenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin