12. Doğum ve Ölüm

41 25 1
                                    

İlahi bakış açısı

İnsanlar yalnız doğarlar.

Peki yalnız mı ölürler?

Sevgisiz mi ölürler, mutsuz mu ölürler, umutsuz mu ölürler?

Yaşama isteği kalmazsa...

İşte o zaman sevgisiz ölür insan. Mutsuz ölür, umutsuz ölür.

Yalnız ölür...

Duru o gece her şeyden vazgeçmişti.

Başta hayat olmak üzere, Barın'dan ve intikamdan vazgeçmişti.

Umut etmekten vazgeçmişti, sıkılmıştı belki de...

Bilerek ölmek istemişti...

Bunu istemek için çok az sebep vardı.

Ve bu sebeplerden biri olmuştu aşk...

Az kalsın o aşkın içinde boğulacaktı Duru. Hem de havasız kalmaktan değil. Çok fazla havadan...

Küçükken olduğu gibi...

Hatta şu an boğulmuş da olabilirdi.

Gerçekten, Duru yaşıyor muydu acaba?

O ne zaman doğmuştu ki tam olarak?

Ve en büyük ikinci korkusu olmuştu bu... Yalnız ölmek...

O kimsesizliği hissetmişti, sonuna kadar sonsuza kadar...

Hep böyle mi olacaktı, hep yalnız mı kalacaktı?

Ve hayır... Onu seven biri vardı. Ona değer veren biri vardı, belki de birileri...

Barın Kaya Atakul vardı. Başından beri, sonuna kadar...

Yalnız ölmemişti Duru, ölmemişti hatta.

Onu kurtaran birileri çıkmıştı her seferinde.

Bazen kurtarmak için onu öldürseler de...

Duru karşılıksız bir aşkın ağına takıldığını sanıyordu yıllardır.

Ama o ağı ören biri vardı.

Barın vardı. Başından beri, sonuna kadar.

İkisi de dipsiz bir kuyuya düştüklerini sanarken...

En dibine çakılacaklardı hayatın...

Ve aşkın...

Su taneciği birikmiş birikmiş...

Ve ikisini bir akarsuyun içine hapsetmişti.

Ama akarsu onları boğmayacaktı.

Onları, o kuyudan çıkaracaktı.

Onlara şeftali ağaçlarını gösterecekti...

BARIN KAYA ATAKUL

"Onu bulmama yardım etmelisiniz."

-Üzgünüm hanımefendi, sizi anlamıyorum. Kimden bahsediyorsunuz?

Bir yandan yola bakarken bir yandan ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordum. Telefondaki kız numaramı nereden bulmuştu ve ona neden ben yardım edecektim?

Üstelik ben de birini ararken...

-Duru Akça, dedi kız hıçkırıkların arasından.

Duru Akça, dedi...

Duru Akça...

Duru...

Bir anda dengemi kaybettim. Araba az kalsın yoldan çıkıyordu. Ani bir frenle durdum. Arkamda biri olsaydı kaza yapmıştım.

Derin bir nefes almaya çalıştım ama boğazımda bir yumru oturmuştu. Nefes alamıyordum.

-Siz, nasıl, ne... Bir dakika...

Arabadan indim ve ileri geri yürümeye başladım.

-Öncelikle sorularıma cevap vermelisiniz, dedim yolun ortasında yere oturarak.

Onaylar bir ses çıkardı.

-Ağlamayı bırakın hanımefendi. Ve beni dinleyin.

Burnunu çekti ve sustu. Yeniden nefes almaya çalıştım.

-Onu... Duru Akça'yı nereden tanıyorsunuz? Onu neden arıyorsunuz, diye sordum. Bu bir tuzak olabilirdi. Onun yerini bildiğimi sanıp, ağzımdan laf almaya çalışabilirlerdi. Her şey ama her şey olabilirdi.

-Ben... Ben onun ablasıyım.

Hızla doğruldum. "Ne?! " diye bağırdım. "Ablası mı?" Onun ablası mı vardı? Semih Bey bundan hiç bahsetmemişti. Ve kayıtlarda da yoktu zaten. Yani ablası olamazdı.

"Evet. Ablası. Öz ablası. Bana inanmak zorundasınız. Onu bulmama yardım etmek zorundasınız!"

"Onun bir ablası yok."

Kız burnunu çekti yeniden. "Var, benim işte." Ve konuşmama fırsat vermeden devam etti "Size her şeyi anlatacağım. Ama önce buluşmalıyız. Telefonda, bu şekilde anlatamam."

-Bana neden güveniyorsun?

En mantıklı soru buydu belki de. Bana neden güveniyordu?

-Babamla konuşmalarınızı duydum, dedi kız. "Bir kız kardeşim olduğunu ve onu tutsak ettiklerini... Onu çok küçükken tutsak ettiklerini duydum... Henüz yeni doğmuşken..." Duraksadı. "Bir kız kardeşim olmasını istemiştim hep. Meğerse varmış." dedi. Gülümsediğini hissettim. Sanırım bu kıza inanabilirdim.

"Buluşalım," dedim. "Konum at."

Ve tam kapatacakken "Bekle," dedi. "İsmim Mehir. Mehir Akça."

...

Oh my god!

Bir düğüm var hikayede yavaş yavaş çözülecek...

Merak etmeyin panik yokk!

O düğümü birlikte çözeceğiz.

Birlikte atlayacağımız ve birlikte seveceğimiz gibi...

Bu hafta daha çok bölüm atmayı düşünüyorum mâlum ara tatil.

O zaman iyi tatiller ve okumalarrrrrr!!!!

Birlikte Atlayalım GökyüzündenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin