Not: Düzenlendi
Keyifli okumalarr!
.
.Karakoldan ayrılalı kaç saat olmuştu veya neredeydim hiçbir fikrim yoktu. Tek bildiğim şehirden baya bir uzaklaşmış olduğumdu. Ne bir bina ne de bir insanla karşılaşmıştım. Aptal telefonumu hangi cehennemde düşürdüğümü bilemiyordum fakat bu kesinlikle iyi olmamıştı.
Ve korkarım bu ıssız yerde kaybolmuştum...
Ayakkabılarımın içinin toprak dolduğunu hissediyordum ve terden alnıma yapışmış saçlarım bir çöle düşüp düşmediğimi sorgulamama sebep oluyordu. Oflayarak birkaç adım daha attıktan sonra pes ederek kendimi yere bıraktım. Midem içeri göçmüştü sanki ve umarım burada açlıktan ölmezdim.
Saçlarımın da toprak olmasını umursamadan sırtüstü yere uzandım ve gökyüzünü seyretmeye koyuldum. En azından izimi kaybettirmiştim ve ben bile kaybolmuşken onların beni bulmasına imkan yoktu öyle değil mi? Bu içimi az da olsa rahatlatırken çantamdan çıkardığım su şişesine baktım. Hayır suyum da kalmamıştı!
Güneşten dolayı kısılan gözlerime daha fazla dayanmayarak doğruldum. Berbat bir hayatım vardı ve az da olsa şans benden yana olamaz mıydı?
Yeniden yürümeye başladığımda içimde sanki suladığım ve gittikçe büyüyen bir umutsuzluk ağacı yeşeriyordu. Yaptığım aptalcaydı. Yürüyerek nereye varabilirdim ki? Veya kimden yardım isteyebilirdim? Hangi manyak bu sıcakta ıssız çakma bir çölde kafasına güneş geçmesini beklerdi ki?
Aslında çok tanıdık geliyor...
Ne olursa olsun durmayacaktım! Yeterince durmuştum. Pes etmeyecektim! Yeterince özgürlük hayalleri kurmuştum. Kanatlarımı o zincirlerden çekip çıkarırken ne kadar zarar aldığım umurumda olmayacaktı. Tüm kanatlarım kopacak mıydı? Kopabilirdi. Özgür olduğum sürece kanatlarım ruhumda hep yaşayacaktı.
Peki ruhunda daimi bir iz bırakmış o adam?
Eğer o iz geçmezse onun da ruhunu yok etmeden durmazdım.
Kahrolası adamın düşüncelerime girmesine engel olmaya çalışmak adına başımı iki yana sallarken uzakta bir yerlerde cılız bir ışık görür gibi oldum. Turuncumsu bir ışık... Gözlerimi iyice kısarak o tarafa gitmeye karar verdim. Bir insanla karşılaşma umuduyla adımlarımı hızlandırdım.
Derken birden durdum. Ya oradaki kötü niyetli bir insansa? Bana zarar vermeye kalkarsa ne halt yiyecektim? Tüm kötü senaryolar gözümün önünden birer birer akıp giderken burada öylece bekleyerek de açlıktan öleceğimi hatırladım. Şansımı bir denemeliydim belki de...
Yaklaştıkça sırtını bana dönmüş birisinin öylece toprağa oturmuş ateşte bir şeyler pişirdiğini gördüm. Saçlarının uzunluğundan bir kız olduğunu tahmin ediyordum. Kamp mı yapıyordu anlayamamıştım ama tehlikeli gözükmüyordu. Sonunda hızlı adımlarla daha da yaklaşırken ayağım bir taşa takıldı ve boşlukta tutunacak bir yerler ararken güm! Yüzüstü toprağa yapıştım.
Kız çıkardığım gürültüyle başını hızla bana doğru çevirdi ve irkilerek kaşlarını çattı. Ne olduğumu anlamaya çalışıyor olmalıydı. Uzaydan düşmüş koca bir meteora benzettiğine bahse girerdim.
Kuyruklu yıldız olsaydım bendeki şans ancak dünyaya düşmek olurdu zaten.
"Selam!" dedim ağzıma dolmuş toprağı tükürdükten hemen sonra. Saçlarımı düzeltmeye çalışırken bir yandan da ona doğru sırıtıyordum. Ah, insanlarla iletişim konusunda berbat olduğumu biliyordum ama ne yapabilirdim ki?
"Selam?" Soru sorar gibi kaşlarını kaldırarak kollarını göğsünde birleştirdi.
Boğazımı temizleyerek vakit kazanmaya çalıştım. Bu kısmı hiç planlamamıştım işte! Ne diyecektim şimdi? Üstün konuşma yeteneklerimi kullanmak için dudaklarımı araladım.
"Eeee şeyy..."
"Üstüne köpek falan mı sıçtı?"
Aniden sözümü kesip söylediği şeyle birlikte şaşkınlıkla kirpiklerimi kırpıştırdım. Bu kesinlikle söylemesini beklediğim şeyler arasında değildi.
"Ne münasebet!" dedim sinirle. Ellerimi kaldırıp atkuyruğumu başım ağrıyana kadar sıktım. Tişörtümün üstündeki aptal tozları silkelerken bir yandan da nasıl gözüktüğümü merak ediyordum. Bir ayna falan yok muydu burada!
"Beni yanlış anladın." dedi ellerini iki yanında kaldırarak. "Amacım hakaret etmek değildi. Bazen böyle potlar kırabiliyorum. Üzgünüm." Bir süre sessizlik oldu. Kendi kendime sakin olmam gerektiğini hatırlattım.
Uzun kahverengi saçları omzunun iki yanından dökülüyordu. Koyu yeşil gözlerini üzerime dikmiş o da beni inceliyordu. Bundan rahatsız olsam da belli etmedim. Sonuçta benim hakkımda ne düşündüğünü hiç gocunmadan söylemişti. Nefesimi vererek neden karşıma hep böyle garip insanlar çıktığını sorguladım.
"Aslında belki bana yardımcı olursun diye gelmiştim yanına." dedim yeniden gözlerime bakmasını sağlayarak. "Buralar terk edilmiş bir kıtadan farksız ve seni görünce bu fırsatı kaçırmamam gerektiğini düşündüm."
"Buralarda ne arıyorsun gerçekten?" diye sordu şüpheyle. Daha çok merak gibiydi de. "Genelde kimseler uğramaz."
"Önce sen söyle." dedim itiraz ederek. Bu kıza asla güvenmiyordum ve ne yaptığımı söylemeye de niyetim yoktu. Ama bana yardım etmesi için bir şeyler söylemem gerektiğinin de farkındaydım.
Sorun değil dercesine omuz silkti. "Birini arıyorum."
Bağdaş kurarak daha rahat bir pozisyon aldım. "Kimi?"
"Cevaplama sırası sende." dedi göz kırparak.
"Birinden kaçıyorum."
Bu bir tesadüf müydü yoksa kader mi bilmiyordum. O ararken benim kaçmam hem tezat hem de sanki birbirini tamamlayan parçalardı. Dudaklarımda istemsizce bir gülümseme peyda oldu. Bu kızı sevmiştim.
"Eee?" dedim. "Bu ıssız dağ başında mı arıyorsun onu?"
"Hayır." Ateşte pişirdiği ve nereden bulduğunu bilmediğim eti çevirirken bana bakmadı. "Şehir merkezine gidiyorum ben."
Ben de oradan kaçıyordum. Ama bunu söylemeye gerek görmedim.
"Peki sen?" dedi. "Kimden kaçıyorsun da bu kadar gizlenme ihtiyacı hissediyorsun?"
Bu sefer tereddüt etmedim. İçimde biriktirdiğim tüm her şeyi bir çığmışçasına atmak istedim.
"Geçmişimden ve geleceğimden." dedim. "Olmuşlardan ve olacaklardan. Ama en önemlisi..." Ellerimi iki yanıma yaslayarak güneşi aralarına alan bulutlara baktım. Bulutlar benim de dertlerimi saklarlar mıydı acaba?
Bulutlara bir kez daha güvenir misin saklasalar bile?
Güvenmezdim. Biliyordum.
"Ama en önemlisi... Doğumumdan ve kaderimden."
***
Bölümü beğendiğinizi umuyorum! Minik yıldıza basarak bana destek olabilirsiniz! 💓💓💓
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Birlikte Atlayalım Gökyüzünden
De Todo-Akarsu terk eder mi toprağını? Toprak ihanet eder mi akarsuyuna?