18. Sorgular ve Cevapları

28 18 0
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın, olur mu?

Keyifli okumalar!


Hapishanede geçen 1 ayın ardından

Kumral saçlarım özgürlüklerini ilan etmiş, havaya dikilmişlerdi, elektrik çarpsa daha az dikilirlerdi. Üstelik birbirlerine girmiş, kötü bir görüntü ortaya sunuyorlardı.

Giydiğim elbiseye lanetler yağdırıyor, neden yanıma bir eşofman almadığımı sorguluyordum. Rahat rahat oturup kalkamıyordum, elbiselerden soğumuştum. Allah'tan yanımda paltom vardı da soğuktan donmuyordum.

Günlerdir gözüme uyku girmiyordu, koyunları saymaktan da bıkmıştım. Üstelik hiçbir işe yaramıyordu, boşuna saymıştım.

Her gün duvara çentik atıyordum, buraya geleli tam 1 ay olmuştu. Bunu yapmak kendimi, yıllardır hapislerde kalan azılı suçlular gibi hissetmeme neden oluyordu. Sıkıntıdan ne yapacağımı bilemiyordum, kafayı yememe ramak kalmıştı.

Bu bir ayda kendimle birlikte buradaki herkesi hayattan soğutmuş olmalıydım. Saatlerce boş boş oturuyor, olanları düşünüp ağlıyordum. Neden ağladığımı bilmiyordum ama yapacak başka bir şey yok gibi geliyordu. Bu dört duvar arasında da yoktu zaten. Çok sıkılırsam gelen geçene sataşıyor, durduk yere polislerle kavga ediyordum. Beni takmıyorlar ya da görmezlikten geliyorlardı. Sonra sesim kısılana kadar bağırarak şarkı söylüyordum.

Bu delirdiğimi göstermezdi değil mi? Gayet normaldim yani? Kim olsa böyle davranırdı bence, en akıllısı olsa bile. Kafamı duvarlara çarpmak istiyor ama en azından bunu yapmıyordum. Kendime zarar vermeyi, tüm suçun insanlara ait olduğunu anladığım gün bırakmıştım.

Ellerimi kabarmış saçlarımın arasından geçirdim ve elim orada kaldı. Hayır, yine aynısı olmuştu. Bu aralar elim hep saçımın içinde kalıyordu.

Gözlerimi kapattım ve sakin kalmak adına derin nefesler aldım. Pek başarılı olamadım ve elimi var gücümle çekiştirerek saçımdan kurtardım. Canım yandığı için yanlışlıkla dudağımı ısırdım, ağzıma kanın o metalik tadı geldi.

"Lanet olsun!" diye bağırdım ağlamaklı bir sesle. Oturduğum yataktan kalktım ve parmaklarım demirlere tutundu. "Lanet olsun, lanet olsun! Çıkarın beni buradan! Şikayetimi geri alıyorum! Kendi kendime teslim olmadım mı, kendi kendimi özgür bırakmak istiyorum, şimdi niye izin vermiyorsunuz?"

Derin bir nefes aldım yeniden. Tam ağzımı açacaktım ki: "Hanımefendi, Allah rızası için bir susun! Bugünkü onuncu, dur on beşinci, bir dakika ya, yirmi ikinci miydi, her neyse işte sabahtan beri bağırıp duruyorsunuz! Gözünüzü seveyim bir susun." diye söylenmeye başladı benim kaldığım hapsin karşısında bekleyen gardiyan. Gözlerimi üzerine diktim ve dik dik ona bakmaya başladım, gözümü dahi kırpmıyordum. "Ne bakıyorsunuz hanımefendi?" dedi bu sefer kibarca. Ya da korkmuş bir şekilde mi demeliyim.

"Bir mal gördüm, sahibi nerede diye bakıyordum." dedim otuz iki diş sırıtarak. Bu aralar böyle aptal esprilerle hayata tutunuyordum, insan sıkılmamak için her yolu deniyordu işte. Adam inleyerek "Hanımefendi bu soğuk laf sokmalarınızdan da bıktım artık. Beni neden sizin başınıza diktiler anlamıyorum!" dedi bana bakarak. Sonra arkasını dönüp sandalyesine doğru yürümeye başladı. "Sabırlıyım, evet ama ben de bir insanım!"

"Hım," dedim. "Kendini insan sanan bir mal, ileri düzey teknolojide üretilmiş olmalı."

"Yeter!" diye bağırdı gardiyan. "Elimde olsa sizi serbest bırakırım, gerçekten! Susun artık susun!"

Birlikte Atlayalım GökyüzündenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin