22. BÖLÜM~
.
.
.
.
.
.1 ay sonra~
İnsan kendiyle baş başa kalınca, düşünecek, sorgulayacak çok şeyi oluyordu.
Neden yalnızım? Neden yalnız olmayı seçtim?
Cevabını bildiğim sorular dahi bir belirsizliğe mahkum olmuştu. Tereddüte düşmüştüm.
Yalnız olmak demek: Dört duvar arasında kendi düşüncelerinizle baş başa kalmak demekti. Önce düşüncelerinize sonra kendinize düşman olmak demekti.
İnsanların benim hakkımda ne düşündüklerinden kaçmak isterken kendi düşüncelerimin de onlardan bir farkı olmadığını fark etmiştim. Ne ara onlar gibi düşünmeye başlar olmuştum bilmiyordum. Ama bunu fark ettiğim o an beynimden vurulmuşa dönmüştüm.
Yalnız olmak belli bir ölçüde iyiydi. Yapayalnız olmak, tek güvenli limanımız olan kendimizle de aramıza mesafeler koyardı.
Ben kendimi tanıyamıyordum, kendime yabancılaşmıştım. Kafamın içerisindeki o düşünceler sanki bana ait değilmiş gibiydi.
Yaşamak, nefes almak anlamını yitirmişti. İnsan bir amaç uğruna yaşardı ve benim hiçbir amacım kalmamıştı. Hâla daha neden yaşadığımı sorgular olmuştum.
Bir sabah uyanamasam, sonsuz bir uykuya dalsam benim için üzülecek insan yoktu. Öyle ya; insan ardında bırakacakları için ölmeyi istemezdi. Benimse ardımda bırakacak tek şeyim, düşüncelerimdi.
Gecelerim gündüz, gündüzlerim gece olmuş. Yazlarım kış, kışlarım yaz olmuş.Umrumda mıydı ki?
Saate dahi bakmaz olmuştum. Sahi, sayıların ne anlamı vardı? Ha beş ha üç. Neyi değiştirirdi?
Her şey o kadar anlamını kaybetmişti ki; gördüğüm her şey, sanki siyah ve beyazdan ibaretti.
Renklerimi kaybetmiştim ben. Gözlerimdeki parıltıyı, kalbimdeki yaşama dair olan hevesimi kaybetmişim.
Oysa gözlerim maviydi, hayallerime olan inancımla parlardı. Kalbim yerinde durmaz, heyecanla atardı.
Dışarıdan bakılınca iki yıldan ibaretti; ama aslında bir asırdı...
Ben kendimi iki yıllık bir yalnızlığa esir etmiştim. Farkında olmadan kendi kendime aslında en büyük kötülüğü yapmıştım.
Böylesinin iyi olacağını sanmıştım. Buna inanmıştım.
Ama yanıldım.
Çok düşünmek bir felaketti. Ve ben kendi felaketime mahkum bırakmıştım kendimi.
Mutlu olacağımı sanmıştım. Sonuçta bana kötü gelen tüm şeylerden uzaklaşmıştım. Ama durum hiç de böyle değildi.
Ben mutlu değildim. Hem de hiç değildim. Yalnızlığım beni kendimden de uzaklaştırmıştı. Sadece kötü olan şeylerden uzaklaşayım derken, ben her şeyden uzaklaşmıştım.
Yağmurdan, güneşten, yağan kardan, çiçeklerden, denizden, ağaçlardan, gökteki bulutlardan ve daha nicesinden mahrum kalmıştım.
İnsanlarla arama mesafe koyayım derken, herkesten ve her şeyden uzakta kalmıştım.
Ama doğru olan bu değildi. Anlayamamıştım.
Çok yormuştum kendimi. Çok yıpratmıştım. Belki de geri dönüşü olmayan bir yola sokmuştum...
Fakat artık biri vardı.
Benim yapayalnızlığıma ortak olmaya çalışan biri.
Kim bilir? Belki de beni o yapayalnızlıktan çekip çıkartacaktı, bilmiyordum.
İstiyor muydum peki bunu? Onu da bilmiyordum.
Muhtemelen beni geri çeken şey korkuydu. En başa dönme korkusu. Yine kalabalığın içerisinde yapayalnızlığa terk edilme korkusu. Fakat aynı zamanda kendimi hiç olmadığım kadar da rahat hissediyordum.
Neydi bu çelişki Allah aşkına?
Gerçi hayatım son zamanlarda hep böyle çelişkilerle dolmuşken artık garipsemiyordum...
Uzun bir zaman sonra kuaföre gelmiştim mesela. Yeniden yaşamaya başladığımı hissediyordum. En azından biraz daha normalleşmiştim.
Sürekli internetten sipariş ettiğim pizzaları artık kendim gidip yerinde yiyordum. Bakkaldan eve sipariş vermek yerine kendim gidip alıyordum.
Buradan bakılınca ne kadar da basit ve normal olarak gözükse de bu değişimler benim için gerçekten büyüktü.
Kendimi hapsettiğim o duvarların ardından ilk kez başımı çıkartıyordum.
Dış dünyaya kapattığım kapılarımı ilk kez aralıyor ve güneşle tanışıyordum. Karanlığımdan ayrılmış ve aydınlığa doğru bir adım atmıştım.
Bunların hepsi bir adamla tanıştığım için değildi. Ben bir adam sayesinde yabancılaştığım kendimle tanışmıştım. Uzaklaştığım benliğimle yeniden bir bütün olmuştum.
Anlamını kaybettiğim hayatıma bir anlam kazandırmıştı. Kalbimdeki kurak topraklarda bir filiz canlandırmayı başarmış ve beni hayata geri döndürmüştü. Kaybettiğim umutlarımı yeniden bana kazandırmıştı.
Bu kez gerçekten de mutlu olmak istiyordum. Sevmek ve sevilmek istiyordum. Yeniden bir şeyleri başarmak ve kendimle gurur duymak istiyordum.
En başta da kendimi yeniden sevmek istiyordum...
Saf değildim. Ben sadece çoğu kişi gibi sevgiye aç bir kız çocuğuydum; koşulsuz bir sevgiye.
Bunun için saçma da olsa her şeyi denemiştim. Her fırsatı değerlendirmiştim. Mantıksız da olsa, yalnış da olsa.
Yargılanmaya alışıktım. Doyumsuz insanlara da, sevgisizliğe de.
Ben olduğum gibi sevilmek istiyordum. Güzellik kavramları olmadan. Yeteneğe, başarıya göre sınıflandırılmadan.
Ben beni ben olduğum için seven birini sevmek istiyordum.
Beklentilerin olmadığı, çıkarların olmadığı, saf bir sevgiyi istiyordum.
Tek temennimse, bu kez kalabalığın içinde yalnız, sevginin içinde de sevgisiz kalmamaktı....
○°○○°°○○°○°○°○°○°○○°○°○°○°○°○°○○
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyefendi /yarı texting/
Romance05**: Öncelikle yaşanan durum için sizden özür dilerim. Adamlarım adına da kusura bakmayın meslek icabı fazlasıyla ketumdurlar. Bayılttığınız adamıma gelecek olursak, hayır katil olmadınız. Ufak bir beyin sarsıntısı geçirmiş şu anda hastanede iyi ol...