Yarınlar Yokmuş

97 12 22
                                    

Oturduğum sandalyeden bir an kalkamaz gibi oldum ancak nihayet ders bitmişti. Artık okuldaki son günlerimiz olmasına karşın dönem arasında hava durumu bizi pek iyi karşılayacak gibi durmuyordu. Gökyüzünde dolunayı izlemek için bile bulutların dağılmasını bekleyen biz değerli yalnız kişiler için pek de samimi havalarda değildik. Bazı dersler tıpkı kış geceleri gibi bitmek bilmez ve kendini bir an sanki 3 dakikalık konunun 30. dakikasında bulursun. Bugün tam olarak öyle bir gün yaşadık.

"Edebiyat sınavında tek klasik soru olacak dedi, sen de duydun mu?"

"Tüm kitaba çalışacağız yani..." diye hayıflanarak çantamı topladım.

Gerçekten bir öğrenciyi son sene bu kadar zorlamaları gereken şey tam olarak neydi asla anlam veremiyorum. Hocalar son sene olduğu için pek zorlamaz diye düşünürken tek soru olacağı tedirginliği hepimizi sarmıştı. En beklemediğimiz, aman ezberler geçeriz dediğimiz ders bize zindan olacağa benziyordu. Herkes bir anda ne soracak acaba diye düşünerek 'nasılsa son seneleri diye zorlamaz bence' ve 'ya zorlar da okulun uzamasını sağlarsa?' fikirleri arasında büyük bir git gel içindeydi.

İnsanların fısıltılarından duyduğum kadarıyla okula yeni bir öğrenci ekibi kurulacağı ve okulun en önemli sorunlarının bu ekip tarafından dile getirileceği konuşuluyordu. Yarın bir toplantı olacağı ve tüm öğrencilerin bu toplantıya katılacağını duyuracaklarmış birazdan. 

"Sence bunun altından ne çıkacak?" dedi Özge. Özge benim sınıftaki sayılı arkadaşlarımdan biriydi. Çok fazla insanla samimiyet kurmadığım için çok geniş bir lise grubunun da içinde değildim. Okulda ne zaman bir faaliyet olsa hemen onun kulağına gelir, bizi sosyalleştirme perisi olarak en önemli görevlerde yer almaya çalışırdı. Bu da ilgisini çekmişti.

Hayatın çok farklı açılardan zorluklarını görmesem de garip bir şekilde yanında annesi olmayan bir çocuğa baktığınızda bunu çevreme hiç hissettirmediğimi düşünüyorum. İnsanlara aşırı neşe saçan cıvıl cıvıl kız ve yanında en azından somurtmayan ve kaliteli şakalar yapabilen arkadaşı olarak ben de yer alacaktım zaten. Kaldı ki lise bitiyor ve üniversite gibi yepyeni bir hayat başlıyordu artık. Burada yaşamamız gereken son anılar bunlar olabilirdi.

"Katılırız öğreniriz ya ne olacaksa bakalım." dedim.  

Koridorda bitse de gitsek temalı adımlarımı ata ata yürürken birden uğultular yükselmeye başladı. Sınıf kapıları aralanıp herkes binanın girişine doğru yöneldi. Daha derslerin bitmesine 2 saat vardı ve kalabalık birden kapılara doluşmuştu. O anda herkesin tek bir yöne odaklandığını gördüm.

"Kılıç Baytar değil mi o?"

Birbirini dürtükleyen kız gruplarının heyecanla haykırdığı seslerden sadece biriydi bu.

"Ayy, evet!!!"

"Oha inanamıyorum."

"Nasıl ya, bizim okula mı gelmiş?"

Herkesin dikkatini verdiği noktada iri yarı orta yaşlı bir adam vardı. Elinde bir bilgisayar çantası ve kucağında mavi bir dosya ile koridordun arşınlayarak hızlı bir geçişle müdür odasına doğru gitti. Müdür odası, üst kata çıkan merdivenlere varmadan tırabzanların hemen başlangıcındaydı. Stratejik bir konumda olmasının nedeni kıymetli müdürümüzün ortada bağırdığında her iki kata da sesini duyurabilmesiydi. Bundan dolayı tam orada yer alan sınıfı boşaltıp kendine oda olarak hazırlatmıştı. Gergin ve yerine göre de asla inatlaşılmaması gereken biriydi. Kıl kıl alnına düşen üç beş tel saçını eliyle geriye atar, "EVLADIM!" diye seslenerek koridorda koşturan tüm liselileri tek bir cümleyle sınıflara sokardı. Daha önce öğrenci dövmüşlüğü var diye duymuştuk ama nedense bize hiç denk gelmemişti. Bize geçen şey, bunu yapabileceği bir potansiyel siniri ve gerginliği olduğuydu. 

HayatsızlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin