Ne Eksik Ne Fazla

13 1 0
                                    

O güne dair sakinleşmek için odama geçip bir ağrı kesici aldığımı hatırlıyorum. Gecenin sonunda Bora Bey'in aslında tek bir projeye değil direkt şirketin inşaat alanındaki tüm projelerine dahil olacağını öğrendikten sonra babam dünyanın en mutlu insanıydı. Yine de üzerinden yaklaşık 2 hafta geçmiş, okul yeniden açılmış, iş sözleşmesinin detayları netleşmişti. Babamın ilk zamanlardaki mutluluğu, görev kısıtı söz konusu olunca biraz kursağında kalmış gibiydi. Nedense bunu Caner abiye ya da farklı birine göstermek istemiyordu.

Okulun tadı yoktu. Arkadaşlarım, çevrem tuzla buz olmuştu. Herkes kendi içine kapanmış, yeni arkadaş grupları edinmişti. Benim bu aralar arkadaşa çok fazla ihtiyacım yok gibiydi. İnsanların aksine bir şeyleri tek başına yapabilmeyi öğrenmiş, sinemaya, tiyatroya ya da farklı etkinliklere tek başıma gider olmuştum. Yalnız kalmak biraz iyi geliyordu ama bu iletişimden kaçıyorum demek değildi. İkisinin arasında fark vardı.

En azından bir gün uyandığımda dünyaya daha az kırık olarak gelmek isterdim. Büyümek böyle bir şeyse aşırı saçma ve gereksiz bir huyu da beraberinde getiriyordu çünkü. Büyümenin acı tadını hafızama kazırken aklımda hiç olmayan karakterler açılmıştı hayatımda. Bu yeni karakterlere alışırken kendimi nasıl olur da bir diğer insanmış gibi hayatımın dışında tutabiliyordum akıl işi değildi. Belki de yarın rahatsız bir yataktan kalkıp okula gitmek bana bir yük gibi gelmeyecekti. Belki de yarın asla olmayacaktı ya da ne bileyim... Olmasını istediğim birçok şey öylece dururken ben uzaklardan "Neden böyle olmadı?" diye hayıflanmaya devam edecektim. Bu ara yalnızlık zehirli bir iksir gibiydi ve ben panzehirin şişesini kırdığım için hiçbir zaman iyileşme umudum yoktu.

Kulaklığımı çıkardığımda servis okulun olduğu yere gelmişti. Kapıda kızlardan bir grup ilgiyle Koray'ın anlattıklarını dinliyordu. Koray, gömleğin yakaları kalkık serseri bir görüntü vermeye çalışsa da bence biraz komik duruyordu. Yine de önlerinden geçerken bana seslendiğinde gülmemek için kendimi çok da tutmamıştım.

"Günaydın!"

"Selam."

"Tatil pek iyi geçmemiş anlaşılan. Gören sirkeci açtığını düşünür şu surata bakınca"

"Sayılır."

"Elma sirkesi mi, limon sirkesi mi?"

Yüzüne bakıp gülmediğimi anladığında laçkalığı da kesmişti. "Tamam tamam küçük bir şakaydı."

"Yapma istersen." Yürürken hızlı adımlarla bana eşlik ederken bir süre koştuğunu fark ettiğimde aniden durdum.

"Lafı da ağzından cımbızla alıyoruz."

Hafif gülümsediğimde o da kendisini dinleyeceğimi anlamış ve durmuştu.

"Dersin başlamasına az var. Önemli bir şey mi?"

"Sayılır." diyerek beni taklit ettiğinde göz devirdim.

"Hahah! Tamam tamam. Çıkışta çok kısa bekler misin, sana vermem gereken bir şey var."

Başımı sallayarak "Tabii" dedim.

Kapıdan içeri girdiğimde sınıfın sıkıcı ve bunaltıcı havası yüzüme çarpmıştı. İnsanlara bu daracık alanda tahammül etmek için az zamanım kaldığını düşünüyordum. Geçen dönemki düzenimden eser yoktu. Herkes, her şey bir anda darmadağın olmuştu. Okulun tadı yoktu. Belki de bana öyle geliyordu. Birkaç not aldıktan sonra dersin ne kadar hızlı geçtiğini anlayamamıştım bile. Bu dönem içime kapanıklığımla ün salmış, sosyal ortamlarda pek de işim olmadığı için dönemin inek öğrencisi ilan edilmiştim. 

Ders çıkışında birkaç kilometre ilerideki bir sahafa gidecek, kendime yeni ama başkalarına göre eski kitapları karıştıracaktım. Kafamda farklı bir plan olursa yine kendimle birlikte gider onu da yapardım. Yanınızda kararsız birinin olmayışı ve hızlı bir şekilde kendi başınıza karar verebilmeniz tek başına dolaşmanın en büyük avantajıydı.

HayatsızlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin