Yalın ayaklarıyla koşarak koridora çıktığında bağırtısı ortalığı inletmişti Ebru Hanım'ın. Komşu odalardan bir sürü hasta yakını çevresine toplanmıştı.
"Oğluuuummmmm"
Feryadını duyan çok kişi olmuş ama hiçbiri yarasına merhem olamamıştı.
Dizlerinin üstüne çöktüğünde dünyada en güçsüz hissettiği anın bu an olduğunu fark ediyordum.
"Geldiğimde monitör çalışmıyordu. Ne olur bir şey yapın. O hayata dönsün."
Az sonra doktorların sayısı 10'u bulmuş ve hepsi de Can'ın odasına girmişti. Çok uzun kalmasalar da morga indirilmesi, yıkanması ve daha pek fazlası nereden baksak 1 saati bulmuştu.
Elimden geleni yapmak isterken onları da kendi pisliğime çekmenin derdi içindeydim. Ne yapacağımı bilmiyordum.
Koridorun bir ucundan olanları izlemek ve tepkisiz kalmak... Benim olayım buydu. Bir yandan Ahu bayılmış ve onu acile götürmüşlerdi. Kollarımın arasında tutarak yere yığılmasını engellesem de acıyı çekmesine engel olamamıştım. İki ucu büyük bir boklu değeneği elimde tutuyordum.
"Kılıç gidelim buradan, hadi!"
Koray en büyük destekçimdi. Ama o da şu an bu olayda bazı şeylere tam akıl erdiremiyordu. Herkes buradayken nasıl oldu da kim buraya girip Can'ın fişini çekmişti? Olayın benden bilinmesini geçtim bu kişiyi bulmak bundan sonraki asıl görevim olacaktı. Bu artık netti.
"Kılıç!" Yüzüme sağlam bir tane vurmasıyla odaklandığım yer artık onun pislik sıfatıydı.
"İşlenen tüm suç bana kalacak." dedim. Düşüncelerim dilime yavaş yavaş dökülmeye başlamıştı.
"Konuşacağız bunu Kılıç. Şu an buradan gitmemiz lazım. Hemen!"
Kolumdan çekerek beni arabasına götürmüştü. Yol ıssız ve yalnız hissettirirdi önceden de ama hiç bu kadar kötü hissettirmemişti. Geldiğimiz balıkçı barınaklarının olduğu yerde bir sürü baraka vardı. Rüzgarlı bir havada soğuğun teninize kadar işlediğini hissedeceğiniz çalı çırpı evler gibiydi buralar. Sanki üflesek kağıt gibi uçacaklardı. Arabadan indiğimizde bir tenekenin içine bir sürü odunu atıp ateşin yanması için uğraşıyordu Koray.
Öylece denizi izlerken aklımdan tek bir iyi düşünce geçmiyordu. Bok gibi bir insandım ve bok gibiliği kendim seçmiştim.
"Beni burada mı saklayacaksınız?" dedim öfkeden gülerek.
Delirmiş gibiydim.
"Kimseden saklanmıyorsun gerizekalı herif!" Sesinin tonu sertti. "Bir süre olayların yatışmasını bekleyeceksin sadece."
"Sonra ne olacak? Kusura bakmayın ben oğlunuzu kazayla öldürdüm mü diyeceğim? Onlar da 'ay olur mu öyle şey bir de kızımız var gel onu da kazayla öldür' mü diyecekler?"
"Düzgün konuş aptal." dedi. "Burada senin götünü toplamaya çalışıyoruz."
İki yakamdan tuttuğunda beni kendine doğru çekmişti. Bunun bir kavga olmasını istemiyordum. Tek taraflı bir dayak olacaksa belki de hak ettiğim budur diye düşünerek iki elimi yana doğru açtım.
"Ben bir bokum Koray. Bokun üstüne de sadece sifon çekilir. Bilmem anlatabildim mi?"
Karın boşluğuma yediğim yumrukla ikiye kıvrandım. Hissettirdiği acıdan boks antrenmanlarımızın ne kadar iyi gittiğini anlıyordum.
"Sen aptal bir maymunsun." dedi. "Yol yordam bilmeyen bir aptalsın."
Ellerimle karnımı tutsam da geri kalkabilmiştim. Vurduğu yumruk çekeceğim pişmanlığı ve acıyı bastırmaya yetmemişti. Bana fiziksel bir acı değil ruhsal bir acı lazımdı. Aklımı susturacak, tebiye edecek şey milyon yumruk olsa da işe yaramayacaktı bundan emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatsızlar
ChickLitKavga seslerinden uzaklaşırken yolu yarılamış, sakin ve biraz da ıssız denebilecek bir sokağın köşesini dönmüştüm. Serin diye tabir ettiğim hava sokakta çok bina olmamasından mı kaynaklıdır bilmem birden derinden bir rüzgarla esmeye başlamıştı. Atkı...