Aldığım her hediye doğum günüm olduğunu biraz daha belirgin kılıyordu ama ilk defa böyle özenilmiş bir şekilde dosyalar halinde bir kutu ile hediye almıştım. Dağılan dosyaları toplarken aralarında birkaç zarfın fotoğraflarla dolu olduğunu gördüm. Doğum günüm yarın olmasına rağmen erken bir doğum günü hediyesiyle karşılaşmıştım.
Okula girdiğim derslerden, gittiğim kitapçılardan, sinema salonlarından, katıldığım etkinliklerden ve daha birçok şeyden beni bana başkasının gözüyle anlatan bir kutu fotoğraf vardı. Fotoğraflar nedense sürekli mutlu olduğum anları kolajlamış gibiydi. Ama bu bir albüm değildi. Yani, özenilmemişti ama sanki eski bir fotoğrafçının kadrajının perdeleri aralanmış ve fotoğrafları bana miras kalmış gibiydi. Her mutlu olduğum anıdan neredeyse bir kare vardı ve bunların tamamına yakınını ne zaman yaşadığımı da bu fotoğraflara bakınca hatırlıyordum.
Dünyada benim mutluluğumu bu kadar yakından izlemek isteyen Milena dışında kim vardı ki?
Gözümün içinin gerçekten güldüğünü hissetmeyeli epey zaman olmuştu. Mia'yı çantasına koyup gezdirirken ya da sahile arkadaşlarımla birkaç kadeh içmeye çıktığımda hayatın ne kadar huzurlu ve yavaş aktığını hissedebiliyordum. Bu anlar ve Mia'nın çantadan çıkma çabaları fotoğraflanmıştı. Aslında zaman akarken onu tam anlamıyla yaşadığımızı hissetmediğimi fark ediyordum.
Özge'yle çardakta otururken çekilen bir fotoğrafa daldığımda arkasında her birinin tarihi yazdığını da gördüm. Elimde bir mumla yanlarına gittiğim arkadaşlarımın bir kısmı şu an farklı kolejlerde, bir kısmı da yurt dışındaydı. Bir tek Özge kalmıştı ama onunla da şu an aram limoni diye düşünüyordum.
Belki de babam konuyu kapatmamız gerektiğini söylerken haklıydı ama yine de bu konuda sonuna kadar diretecektim işte. Yeniden hayata dönmek benim için biraz vakit alacaktı.
Telefonumu çıkardığımda Koray'ın numarasını tuşlayıp aradım. Az sonra uykulu sesiyle telefonu açmıştı.
"Ahu ben seni 5 dakikaya arayayım mı?"
"Koray bu kutuyu sen hazırlamadın değil mi?"
Dıt. Dıt. Dıt.
Telefonu yüzüme kapatmıştı. Yeniden aradığımda telefonun kapalı olduğunu fark etmiştim. Uyurken yüzüme telefon kapattığı yetmez gibi bir de komple telefonu kapatmıştı.
Koray beni bu kadar iyi tanıyacak kadar böyle bir hediye hazırlamazdı. Biraz beyin fırtınası yapmaya gerek var mıydı bilmiyorum. Kutuyu biraz daha karıştırmam gerektiğini fark ettiğimde en alta elimi attım. Kutunun derinliklerine baktığımda zarfların altında preslenmiş bir plastik poşet gördüm. İçinde tüm bu fotoğrafların filmi yer alıyordu. Gözüm lacivert baş harfleri yazılı olan iki harfe takıldı.
K.B.
Beni bu kadar iyi tanımak istiyor muydu bilmiyorum ama bir fotoğraf makinesinin bana yapabileceklerini hesaba katmış olduğunu görebiliyordum.
Çok düşünmeden aklıma gelen ilk isme bir teşekkürü çok görmemem gerekiyordu belki de. Elimi yeniden telefona attığımda Whatsapp'a bakıp uzunca bir süre düşündüm. Son zamanlarda yanımda olması, beni bu kadar yakın bir şekilde yanında tutması da mı tesadüftü?
Aklım uzun zamandır zaten toparlanmamıştı. Şimdi de mesajı toparlamak zamanımı alacaktı. Beni bu kadar iyi tanıyan biri beni tüm tehlikelerde koruma içgüdüsüyle yanında isteyebilirdi. Bunun bilincindeydim. Ama yine de bir şey, ona yazmamam gerektiğini söylüyordu. Kendimle bitmeyen savaşıma bu kez o da dahil olmuştu.
Karar verip hızlıca mesajımı toparlamıştım. Son bir kez daha bakmadan ilettim.
Ahu: Mutlu olduğum tüm anları bana hediye etmen çok inceydi. Teşekkür ederim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatsızlar
ChickLitKavga seslerinden uzaklaşırken yolu yarılamış, sakin ve biraz da ıssız denebilecek bir sokağın köşesini dönmüştüm. Serin diye tabir ettiğim hava sokakta çok bina olmamasından mı kaynaklıdır bilmem birden derinden bir rüzgarla esmeye başlamıştı. Atkı...