Dünyada tek bir erkek kalmış olsa ve bu erkek Kılıç olsa, yine de yalnız kalmayı seçerdim. Erkekler gerçekten iğrenç varlıklardı. Sanki zamanın akışını terse çevirmişiz de aleyhime akmaya karar vermiş gibi bir an yaşamış ve koşarak uzaklaştığım okul koridorlarından hızlıca çıkmıştım. Kendimi ve ağlamamı kontrol edemiyordum. Merdivenlere çöküp oturduğum yerde kalakaldım. Biraz nefes almaya çalışıyordum ama aldığım nefes içimden bir şeyleri söküp koparıyordu. Boğuk ağlama sesim hıçkırıklarıma biraz daha karışıyordu. Canımın acısını hissediyordum ama bunun omzumla bir alakası var mıydı çözemiyordum. Sadece bu durum daha fazla ve içli içli ağlamama neden oluyordu. Her şey tersine giderken hayatımda benim hakkımda hiçbir fikir sahibi olmayan insanların cinsel sapkınlıklarına da bir yerinden şahit olmuştum. Herkes ne bok yerse benden uzakta yiyebilir miydi gerçekten?
Günlerce hatta haftalarca ne yaptığı, nereden geldiği belli olmayan bir çocukla aynı ortamdaydım. Bunun bir bedeli olacaktı ama şimdi yarını atlatmanın peşindeydim. Sanki tek bir derdim yokmuş gibi üzerine daha birçok yük geliyordu. Özge'nin annesiyle babamın arasında olanları muhtemelen kimse bilmiyordu. Caner abiye de soramazdım. Öylece kalakalmıştım. Annem gittikten sonra "Burası hiç açılmayacak bir daha" diye tembihlenen o oda açılmış, sanki büyük bir sır perdesi kalkmayı bekliyor gibiydi. Tüm bunlar yetmezmiş gibi ensemde nefesinden tanımam gereken bir ölüm meleği vardı ve henüz nerede olduğu, kim olduğu belli değildi. Her an karşıma çıkabileceğinin garantisini vererek bir kez görünüp kaybolmuştu. Gerçekten tek derdim bu çocuk olamazdı!
Arabanın kornasına birkaç kez basan Caner abiyi demir parmaklıkların dışında gördüm. Almaya gelmişti beni. Arka kapıyı açarak koltuğun tam arkasına geçtim. Ağladığımı görmesi böyle gereksiz bir çocuk için dahi olsa pek iyi olmazdı, biliyordum.
"Yarın biz de geliyoruz Ahu." dedi heyecanlı bir ses tonuyla. Yıldırım AŞ olarak davet aldıklarını, büyük iş adamlarının ve vekillerin bir arada olacağı bir etkinliği asla kaçırmayacaklarını falan anlatıyordu.
"Çok sevindim." dedim. Ben onun kadar heyecanlı değildim. Sadece eve gitmek istiyordum.
"Babamla konuştunuz mu sabahki konuyu?" dedim. Kafamda hala aynı savunmasız gündem vardı. Az önce yaşadığım anlam veremediğim şeyler dışında da bir gündemim vardı.
"İyi bir dedektifle anlaştık. Baban sana akşam detaylarını anlatacak." dedi ve ekledi. "Ama.."
"Ama ne?"
"Ama, bunun için polis şikayetini geri çekmen gerekebilir." dedi.
Donakaldım. Hani her şeyi çözüyorlardı?
Eve geldiğimizde yeni pişmiş yemek kokularının yeri mutfaktan kış bahçesine taşınmıştı. Cam balkonun sağ kenarında mangal ateşinin yanında babam elinden gelen tüm hünerleri sergiliyordu. Caner abi ve ben de arabanın arkasındaki içecekleri getirmiştik. Her zaman üzülemez ve stres olamazdık. Bu sofra ev bu gece bana gerçekten iyi gelecekti.
Kahkahalar havada uçuşurken kurulan rakı sofrasının yanında farklı türden içecekler, şaraplar, tekilalar ve çeşit çeşit meze de hazırdı. Emine Teyze böyle şeylere pek gelmediğinden servisine dahi karışmaz, böyle günlerde Milena'ya masal okur, onunla zaman geçirirdi. Okumak istediğim tüm şiirler ve kitaplar böyle masalarda aklıma gelirdi ama genelde babam içmeme izin vermezdi. Sanırım bugün bu, bir kutlama yemeğiydi.
"Şerefe!"
"Kızımın başarısına!"
Kadehler havada tokuşuyordu. Etkinliğin altından kalktığımız yetmemiş gibi bir sürü de sponsor bulmuştuk. Bizim için hem deneyim olarak hem de eğlence bakımından çok güzel geçmişti. Yarın ise büyük gündü. Bir kadeh daha şarap doldurup masadan erken ayrılmıştım. Bugün için yeterliydi. Yarın erken uyanmam lazımdı ve biraz daha burada kalırsam belki başım biraz daha döner ve sızar kalırım diye düşündüm. Kendi içimde sorgulamam gereken çok şey varmış gibi geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatsızlar
Chick-LitKavga seslerinden uzaklaşırken yolu yarılamış, sakin ve biraz da ıssız denebilecek bir sokağın köşesini dönmüştüm. Serin diye tabir ettiğim hava sokakta çok bina olmamasından mı kaynaklıdır bilmem birden derinden bir rüzgarla esmeye başlamıştı. Atkı...