Kapalı Kapının Ardında

50 11 17
                                    

Yaşadığım talihsiz olaydan tam bir hafta sonra okula biraz da olsa adapte olabildiğimi hissediyordum. Ben de insanlar gibi boş ergen şakalara gülebiliyor, ben de kalorifere oturup dedikodu yapan kız grupları arasına çabucak karışabiliyordum. Sınav haftasından önceki konuşulan tüm okul dedikoduları gibi bizim de gündemimiz "hocalardan biri şu sorun kesin çıkar demiş" falandı.

Yemekhaneye geçerken yanımda duran birçok kişi boynumdaki atkının anlamsızlığını fısır fısır konuşuyordu. Saçlarımın sarı uçlarının atkıya dökülen kısmına bakarak yürümeye devam ettim. Özge yanına bir kızı daha almış, yemekhanede oturuyordu. Bu kız öğrenci kuruluna bizimle aynı komisyona seçilmişti. İletişim kurmak istemeye çalışmasının nedeni de son sınıflardan öğrendiği bilgileri küçük sınıflara satmak istemesi gibi duruyordu. 

Özge heyecanla bana el salladı ve oturdukları masayı işaret etti. Yemek sırasına girip yemeğimi aldıktan sonra masalarına gittim.

"Afiyet olsun." deyip oturdum.

"Merhaba, Dilay ben." dedi kız elini uzatarak. Birebir tanışma imkanımız olmadığını kızın eli havadayken bir anlık düşündüm. Elimi uzatıp "Ahu" dedim ve sandalyeye oturdum.

"Olayı duydun mu?" dedi Özge biraz kısık bir sesle.

Yeni kızla aralarında bir kıkırdaşma geçti. Kız bu tavırdan biraz yüz bularak şöyle bir baktı ve hemen son dakika haberini verdi.

"Yeni gelen çocuğu dersten alıp polis aracına bindirmişler." dedi. "Bir daha da geri gelmemiş." diye ekledi. Dedikodu kazanını kaynatarak olayın detaylarını, müdür yardımcısının sınıfa nasıl girdiğini ve kapıda kaç polisin beklediğini falan anlatıyordu ama ben zaten her polis dendiğinde kanım çekilir gibi oluyordum. Yaşadığım olayın üzerinden yine de çok zaman geçmemişti. Belki de bundan dolayı konuyla ilgili konuşmak istemiyordum. Yine bir yemek vaktinde bu konunun açılacağı endişesi beni de sarmıştı.

"Atkını çıkar istersen zor olmuyor mu yemek yemek böyle?" dedi kız bana yeniden. Özge, ben daha cümleye başlamadan hemen ekledi.

"Boğazı ağrıyor kaç gündür, onu takmazsa sesi falan kısılıyor kuzum. Sen boşver onu şimdi.." diyerek kızın dikkatini alt sınıflardan farklı bir dedikoduya çekti. Kıkırdamalar ve alt sınıf muhabbetlerini kısa bir bakışla bölmek istedim ama başaramadım. Bir yandan önümdeki tepside hoşuma giden şeyleri tabaktan ayırıp yemeyi planlarken bir yandan da geçen hafta olanları düşünüyordum. Yakın bir zamanda olmasa belki de araya birçok olay girecek ve her şeyi unutmuş olacaktım. Aklımın uçurumundan bunları aşağı itekleyerek yemeğimi yemeye devam ettim.

Kısa bir an kafamı kaldırdığımda birden gözlerim kahverenginin en koyu tonlarından birine değdi. Yemekhanenin kapısından geniş omuzlarıyla geçen ve yemek standının önünde dimdik duran çocuk, içeri tüm heybetiyle girdiğinde ben de kendimi tutamayarak "Bu mu geri gelmemiş dediğiniz çocuk?" dedim yemeğime devam ederek.

Herkesin kendisine odaklandığının farkındaydı, usulca yemeğini alıp tek başına yiyebileceği bir masa arıyordu. Daha önce de göz önündeydi ama sanırım ben bu kadar göz önünde olmasını gerektiren şeyi kendi işlerimle ilgilendiğim aralar kaçırmıştım. Çocuğa herkes dünya dışından gelen bir varlıkmış gibi bakıyordu. Fısıldaşmalar her masayı geçtiğinde biraz daha kuvvetleniyordu.

"Bundan bir bok olsa çocukken olurdu."

"İpini koparan herkesi böyle bizim okula mı alacaklar?"

Yanından geçtiği herkes çocuk ile ilgili bir cümle kuruyordu neredeyse. Akran zorbalığı bir insan olsa okulun geri kalanı olurdu diye düşünüyorum. 

HayatsızlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin