"Aytaç kurabiyeleri çok sevdi abla. Eline sağlık!"
"90 santimlik bir velet için neler yapıyoruz Emine Teyze ya!"
Emine Teyze'nin kıkırdamaları ile Milena'nın minik poşetini hazırlayıp babama vermiştim. Babam Milena'yı okula bıraktığında heyecanla elindeki poşetle binaya girip öğretmenine koşmuş. Yüzündeki çiçekleri biraz olsun soldurmadan açtırdığımda dünyanın en iyi ablası olduğumu hissettiriyordu. Akşam geldiğinde ise bize anlatacak çok şeyi vardı.
"Aytaç'ın annesi geldi bugün."
"Hmm.. O da yedi bakalım kurabiyelerden kuşum?"
"Hayır Emine Teyze biz bitirmiştik." dedi. "Ama o bize daha başka şeyler de yapacakmış, biliyor musun?"
"Desene çok güzel yiyecekler sizi bekliyor diye."
Emine Teyze ile Milena arasında minik kıkırdaşmalar salondan taşıyordu. Yanlarındaki koltukta doğrulduğumda bana da bir şeyler demeye başladı.
"Abla biliyor musun Aytaç'ın annesi çok güzel. Saçları seninki gibi sarı dalgalı ama çok da dalgalı değil." dedi. "Ama çok güzel."
"Belki bir gün oyun oynamaya davet ederiz eve." dediğimde sarılmak için boynuma yapışması bir oldu.
"Olurrrrr!!!" diyerek beni öperken ne kadar mutlu olduğunu görebiliyordum.
"Abla senin hiç dövmen var mı?"
"Yok ablacım neden sordun?"
"Aytaç'ın annesinde buluta salıncak kuran kız var." dedi. "Keşke benim de öyle bir dövmem olsa."
Birden gözlerimin önünden 12 yaşındaki Ahu'nun duvarlardan indirdiği fotoğraflar geçti. Sarı, dalgalı saçlı kadın ile yazlıkta çekilen bir sürü fotoğrafta çok net belli olan şeylerden biri buluta salıncak kuran kız dövmesiydi. Hatta bir hikayesi de vardı. Hayallerimize ne kadar yakın olmak istersek, onu sürekli yanımızda taşıyarak gerçekliğine inanmalıydık. Bu dövme de bunun için bu kadının sol kolundaydı.
"Sen bu dövme hikayesini babama anlatma ablacım. Dövme sevmiyor biliyorsun."
"Tamam ablakuş."
Milena'yı öptükten sonra hızlı adımlarla odama gittiğimde kapıyı arkadan kilitledim. Atmadığım birkaç fotoğraf, eski sandığın içinde en dipteydi. Olur da bir gün Milena annesini görmek isterse elbette bunu ondan almayacaktım. Onda bir fotoğrafı olmalıydı. Kutuları karıştırırken en altta kilitli bir minik sandık vardı. Anahtarının nerede olduğunu düşünmek çok da zamanımı almamıştı. Açtığımda sanki dün gibi tüm kavgalar, tüm yıkım gözümün önündeydi.
Fotoğraflara her baktığımda sanki annem elimden tutup parka götürüyor gibi hissediyordum. Damlayan birkaç yaşı resmin üzerinden sildiğimde gözüm gerçekten de Milena'nın tarif ettiği dövmeye takıldı. Milena'yı görse bile tanımazdı.
Kim 3 aylıkken bırakıp gittiği bir bebeği tanırdı ki? Ayrıca görünüşe göre bizi bırakıp gitmekle kalmamış, kendine yeni bir aile de kurmuştu. Madem bir aile kurabilecek kadar becerikliydi, neden bizi bir aile olarak görmemişti? İçimde ona karşı bitmek tükenmek bilmeyen bir öfke vardı.
Az sonra telefonun ışığı ile bildirimi gördüğümde dikkatimi farklı bir şeye verdim.
Mert: Fişi çekenin Kılıç olduğunu bana ne zaman söyleyecektin?
Gelen mesajla ellerim titremeye başlamıştı.
Ahu: Ne diyorsun Mert sen?
Mert: Gönderdiğim videoya bak çabuk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatsızlar
ChickLitKavga seslerinden uzaklaşırken yolu yarılamış, sakin ve biraz da ıssız denebilecek bir sokağın köşesini dönmüştüm. Serin diye tabir ettiğim hava sokakta çok bina olmamasından mı kaynaklıdır bilmem birden derinden bir rüzgarla esmeye başlamıştı. Atkı...