Özge'nin Gerçeği

20 5 0
                                    

Yaşamı ıssız ve ucu bucağı olmayan bir çöle benzetiyordum. Yarın sanki kurak çöllerde sonsuz bir su kaynağı bulacakmış gibi kendimi aramaktan da başıma sürekli gelen felaketleri çekmekten de bıkmış vaziyetteydim. En önemlisi ise benim yüzümden çevremde olan herkesin bir şekilde hayatımdaki aksiyonlardan etkilenmesiydi. Bunaltıcıydı. Yaşamı sürekli demir parmaklıkların ardından izleyerek hayatımı sürdürmemeye çalışmak istemiş, sürekli bütün tehlikelere rağmen normal bir şekilde hayatıma devam etmiştim. Sonuçta hiçbir şey olmasa yolda dümdüz yürürken kafamıza bir yerden kiremit düşüp ölebilirdik de, öyle değil mi?

Hayatımda hiçbir sene beni bu sene kadar yormamıştı bunu hissediyordum. Lisenin son yılı zor olur dediklerinde tam olarak bunu mu kastediyorlardı bilmiyorum ama benim için gerçekten zorlayıcı ve bitmek bilmeyen bir dönem olduğunu görüyordum. Altımda ne zaman patlayacağını bilmediğim bir bomba vardı. Ne peşimde dolanan manyak insanlar, ne benden tam olarak olmasa da hoşlandığını sezdiğim ama kıskançlık krizleri ile birleşince bunun bir hastalık olduğunu düşündüğüm kişi sonumdu. Gerçek sonum şu an buradaydı işte. Hayat çok acımasızcaydı.

Dışarıda büyük bir koşuşturma vardı. Sınıflar sakin sakin boşaltılmaya çalışılıyor, müdürün aradığı bomba imha ekibi ve itfaiye bekleniyordu. Onlar gelene kadar havaya bir toz bulutu ile karışmam, kolumun ve bacaklarımın farklı yerlerden toplanması işten bile değildi. Burası şu anda gerçekten ölüm kokuyordu.

Uzaktan gelen itfaiye sireni nihayet yaklaşmıştı. Çocukları beşer onar veliler almaya geliyordu ve okul hızlı bir şekilde bomboş kalmıştı. Öğretmenler bina civarından uzaklaştırılmıştı. Babam ortalarda yoktu. Yalnızca aracın etrafında bir bomba imha uzmanı ve iki itfaiye eri kalmıştı. Bugünü gerçek bir mutluluk olarak yaşamış olsam, muhtemelen sonu yine bu şekilde olurdu. Artık bu durulmaz bunalım hali beni feci bir şekilde üzüyordu. Sürekli bipleme sesi gelmeye devam ediyordu.

"Kapıyı yavaş yavaş açın."

İtfaiye erinin sesini duyduğumda irkilerek kendime geldim. Ellerim titriyordu.

"Korkuyorum."

"Şu an çıkmazsanız bir daha hiç çıkamayacaksınız." diye bağırdı.

Kendimi bütün ölüm senaryolarına haftalardır hazırlamıştım ama böylesi bir ölüm bana da sürpriz olacaktı. 

"Ahu hadiiiii!"

Caner abinin sesi kulaklarımı doldurdu. Uzaktan tam ön koltukta görebileceğim bir mesafede yanında babamla birlikte beni izliyorlardı. Daha önce hiçbir zaman hiçbir telaşlarını bana yansıtmamış olsalar da şu an hissettiğim şey çok farklıydı. Korkuyorlardı. Ben de bunu gözümle görebiliyordum. Gamze ablanın arabası sokağın sonuna duruyordu. İçerisini göremiyordum ancak Milena'yı almaya geldikleri yere park etmişti. Sanırım Milena onunlaydı. Eğer bana bir şey olursa Milena, bu anları göremeyeceği için gerçekten şanslıydım. Ona yeni bir travma mirası bırakmamış olacaktım.

Elimle kapının kolunu yavaşça ittim. 

Açılmıyordu.

"AÇAMIYORUM!!!!!!!"

Birkaç kez hırsla denedikten sonra yeniden açamadığımı fark edince korku artık iliklerime işlemişti. Artık hiç olmadığı kadar korkuyordum. Bipleme sesleri ilk başta olduğundan daha hızlıymış ve kalp ritmimle denk atıyormuş gibi geliyordu. Bundan dolayı da kendimi savunmasız hissetmemek işten değildi. İtfaiye erleri ve bomba imha uzmanı kendi arasında kısa bir konuşma gerçekleştirdi. İtfaiye çocuklardan birinin yüzünün düştüğünü koruma ekipmanlarına rağmen görebiliyordum. Ağlamamak, delirmemek çok zordu.

HayatsızlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin