Kan, ter ve gözyaşları içerisindeydi. Yine aynı şey oluyordu. Biricik abisi onu savunurken, Anne-Babası ona hakaretler yağdırıyordu. Neden mi?
Basit, değersiz, beş para etmez bir vazoyu kırdığı için..
“Lanet olsun senin gibi prensese! İki dakika kıçının üzerine oturduğun yok, haylazlık peşindesin!”
“Lanet olsun seni doğurduğum güne! O vazo Kim ailesinin bize bir armağanıydı! Aptal çocuk! Doğurgan bir kurda sahip olduğun yetmezmiş gibi, birde diğer insanlardan farklı ve yaramazsın! Neden doğurdum ki seni? Keşke rahmime tutunamasaydın!”
“YETER ARTIK! O DAHA KÜÇÜK BİR ÇOCUK! DAHA ALTI YAŞINDA, ALTI! OYUN DA OYNAR, VAZO DA KIRAR, İSTERSE KAFANIZA TOP ATAR! KIZIN DİZİ KAN İÇİNDE, SİZ VAZOYU DÜŞÜNÜYORSUNUZ! AMA BEN ABİSİ OLARAK ONU KORUYACAĞIM, ÇOCUKLUĞUNU ELİNDEN ALMANIZA İZİN VERMEYECEĞİM!”
Bağırışmaları duyan, abisinin ikizi Hyunjin, Yongbin'in ikizi Yongbok ve ablaları Arden, odaya hızla giriş yaptı.
“Ne oluyor, yine?”
“Yongbin top oynarken yanlışlıkla vazoyu kırmış. Kral ve kraliçe hazretleride (!) Yongbin'e bağırıyorlar”
“Hah, cidden mi?”
Abileri ve ablası, anne-babasıyla tartışırken, Yongbok ikizinin dizindeki yaraya bezle bastırıyor, sarmalıyor, sarı saçlarını okşuyor, arada bir yüzüne çok yakışan güzel çillerini seviyor ve kulağına fısıldıyordu.
“Geçecek Yongbin, güven bana. Sadece zaman gerekli. Herşey düzelecek.”
(...)
11 yıl sonra
O artık 17 yaşındaydı. O, Sigma Prenses Lee Yongbin. Nâm-ı diğer, Lanetli Prenses. Neden mi lanetli deniyor? Çünkü o, iki göz rengine sahip. Görenler onun lanetli olduğuna, bir cadı tarafından büyü yapıldığına, ve de onun insan olmadığına inanıyor. Evet, sırf Allah onu diğer kullarından biraz daha farklı, özel yarattığı için.
Gözleri denizin en güzel mavisine sahipken, aynı zamanda da doğa ananın en güzel yeşiline sahipti.
Ayrıca kurdu, çok çok ender bir türdü. Fakat anne-babası sağ olsun, kurdundan bile nefret ediyordu.
Her zaman yaptığı gibi aynada gözlerini inceliyor, kendi kendine konuşuyordu.
“Rabb'im, beni diğerlerinden farklı yaratmanın sebebi nedir? Bu bir sınav mı? Yada, daha ne kadar dayanabileceğimi mi ölçüyorsun?”
O dinine bağlı bir insandı fakat, çok ta dindar değildi. Aklına geldikçe şükreder, veya dua ederdi. Asla isyan eden biri değildi. Bu cümle de bir isyan cümlesi değildi. Sadece merak ediyordu, Rabb'inin neden onu farklı yarattığını.
O sırada içerisi Yongbok'un kokusuyla doldu. Delta'nın kokusu ondan önce odaya ulaşmıştı. Kar kokusu (kar yağarken hava daha değişik kokar ya o koku) odaya tamamen hakim olduğunda, içeri girdi. Aynanın önündeki ikizine adımladı ve belini sarmalayıp, kafasını sarı saçlarına gömdü. Güzel Rocca kokusunu ciğerlerine doldururken konuştu.
“Binie, kahvaltı hazır, hadi gidelim.”
“Tamam geliyorum Lixie”
Hellüüüüüü! Yine ben ve yeni bir fic, evet. Deli dürttü beni galibası.. Nasıl? Güzel mi?
Yongbin'in gözlerini böyle hayal ediyoruz :))
Ve Yongbok onun aile arasındaki adı. Asıl adı Felix hikayede. Ve birtek Yongbin ona Felix diyor. Ondan "Lixie" dedi haberiniz olsun<3
Tekrar başlıyorum yayınlamayaa tek fark, bxb değil bxg, ve ana karakter Jimin değil:')
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cursed Princess • JJK✔
Fanfictionİki büyük krallık, Lee ve Jeon krallığı. Lee Yongbin psikolojik baskı ve de fiziksel şiddet uygulayan, adını "Lanetli Prenses" olarak lekeleyen bir Anne-Babaya sahipti. Jeon Jungkook ise en iyi şekilde yetiştildi ve de veliaht olarak seçildi. Faka...