XIII.

266 30 25
                                    

Büyük bir ormandaydı ve dümdüz ilerliyordu. Karşısına ne çıkacak hiç bilmiyordu. Sonrasında bir yapı belitmeye başladı. Gittikçe daha da belirgin oluyordu. Burası, Lee sarayıydı.

Biraz daha ilerledi ve artık Lee sarayının önündeydi. Dışını biraz inceledi. Rengine, duvarlarına, pencere renklerine kadar her yerini inceledi.

Yongbin gerçekten burada mı kalıyor? Hiç onluk bir yer değil burası. O biraz daha... Sevimli?”

Kendi kendine konuştu bir süre. Sonrasında artık gitmesi gerektiğini fark etti. Büyük, koyu kahve kapıdan içeri girdi ve etrafı gezmeye başladı. Duvarlarda tüm Lee çocuklarının fotoğrafları vardı. En sonda Yongbin'i görünce gülümsedi. Resmin önüne geçti ve iyice, ezberlemek istercesine inceledi. Sonra bir ağlama sesi işitti. Sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladı. Aynı zamanda da etrafı inceliyordu.

Sonunda seslerin artmaya başlamasıyla yaklaştığını anladı. Biraz daha gittikten sonra, bir odanın önünde durdu. Ses, bu odadan geliyordu.

Kapının kulbunu yavaşça indirdi ve kapıyı ittirdi. Yatağın üzerinde bağdaş kurarak oturmuş, omuzları sarsıla sarsıla ağlayan bedeni gördüğünde, kalbinin acımasına engel olamadı.

Yavaş adımlarla ona yaklaştı ve sordu;

“Prenses Lee? Ne oldu, nedir sizi bu denli ağlatan?”

Jungkook, annemler.. Anne ve babam beni istemiyor, onlardan psikolojik yahut fiziksel farketmeksizin şiddet görüyorum. Lütfen kurtar beni, Jungkook..”

İri beden öfke ve hüzünle dolup taşarken, hiç düşünmeden karşısında oturup ona içini döken ve yardım dileyen minik bedene sarıldı. Onun kolları da Jungkook'un belini bulduğunda, olabilirmiş gibi daha da sıkı sardı miniği.

Sonra birden Yongbin geri çekildi ve korkuyla ona bakarken konuştu.

“Babamlar, geliyorlar! Saklan lütfen!”

“Olmaz, sen de benimle geliyorsun Yongbin. Kurtaracağım seni!”

“Hayır hayır, şuan olmaz! Lütfen git Jungkook. Lütfen...”

Minik bedenin dolu gözleri daha da dolduğunda, Jungkook yenilgiyle başını salladı.

“Peki.. Ama senin için geri geleceğim.”

Dolu gözlerine tezat gülümseyip başını salladı minik. Gerçekten sevildiğini hissetmiş gibi gözleri parlıyordu.

“Tamam. Git çabuk”

“Görüşeceğiz, Lee

“Görüşeceğiz Jeon

Pencereden dışarı atladı ve tam yere düşeceği zaman,

Sıçrayarak uyandı. Kan ter içinde kalmıştı. Saate baktı.

05:50

(05:50 - Sizden Hoşlanıyor)

“Bu bir işaret mi?”

Nasıl? Tuhaf oldu ama hafif olayların başlayacağı geçiş bölümü bu!

İyi Okumalar, Lavinia'lar..

Cursed Princess • JJK✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin