Evin önündeki bahçeye çıkmışlardı. Orada biraz oturdular.
"Prenses Lee, siz hiç 'Mavi Çan Çiçeği' görmüş müydünüz?"
"Oh, öyle bir çiçek mi var?"
"Evet, 'Bluebell çiçeği' de deniyor. Görmek ister misiniz?"
"Olur, çok merak ettim şu anda! Birde şey, oraya gittiğimizde onun hakkında bildiğin şeyleri anlatır mısın?"
"Tabiki. Gidelim?"
"Gidelim"
İkili yan yana, Bluebell çiçeği dolu olan bahçeye ilerlemeye başladılar. Biraz yürüdükten sonra Jungkook durdu ve Yongbin'e döndü.
"Gözlerinizi kapatabilir miyim?"
"Ama düşersem?"
"Güvenin bana, düşmenize izin vermeyeceğim."
İçindeki Sigma 'Güven ona!' diye bağırarak emir vermeye başladığında, kurduna kulak verdi. Biraz düşündükten sonra kabul etti.
"Peki, size güveniyorum."
Jungkook, Yongbin'in arkasına geçti ve cebinden çıkardığı, özenle katlanmış bir bez çıkardı ve gözlerine bağladı. Sıkı ama çekince kolay açılabilen bir düğüm attı ve ellerinin birini ince beline, diğerini de Yongbin'in eline indirdi.
"Ben sizi yönlendireceğim. Yavaş yavaş yürümeye başlayalım."
"Tamam"
Yavaş bir tempoda ilerlemeye başladılar.
"Dikkat edin, ağaç kökü var önünüzde."
Jungkook'un uyarısıyla ayağını biraz daha yukarı kaldırıp, üzerinden atladı.
"Burada çamur var, sol tarafa ilerleyin."
Jungkook'un dediğini uygularken konuştu.
"Sizli bizli konuşmasak? Biraz rahatsız hissettiriyor da"
"Tabi, sen nasıl istersen. Ayağına dikkat et"
"Ne kadar kaldı?"
"Şimdi varacağız. Kafana dikkat et, ağaç dalı var."
Biraz daha ilerledikten sonra, Yongbin'in belindeki elini hafifçe sıktı ve durmasını sağladı.
"Geldik. Hazır mısın?"
"Evet"
"Bir, iki, üç."
Gözündeki bezi çekip düğümü açtı ve Yongbin'in tepkisini izlemek adına kafasını onun omuzundan ileri uzattı.
Yongbin'in parlayan hâreleriyle karşılaşınca, gülümsedi.
"Aman Allahım.. Burası.. Burası çok güzel!"
Mor renkle donatılmış bahçeye bakarken hârelerinde dolanan ışıltılar, Jungkook'u büyülemişti.
"Uzaktan bakma, gel yakınına gidelim."
"Çok güzel olur!"
Bahçenin içine girdiler ve Jimin bir Bluebell çiçeğinin önüne eğildi.
"Ah, yakından daha da güzeller.."
"Bluebell'e Peri çiçeği de deniliyor. Eski bir efsaneye göre, periler ormanda geçen insanları, özellikle de çocukları cezbetmek ve tuzağa düşürmek için bu çan çiçeklerini kullanmışlar."
"Woah, peki ne kadar süre yaşıyorlar?"
"Ne yazık ki ömürleri çok kısa. Nisan ayı ortası ile Mayıs ayı ortasında şekillendikten kısa bir süre sonra soluyorlar."
Derin bir nefes aldı ve devam etti:
"Ömürleri kısa olmasına karşın bu çiçeğin, çiçek dilindeki anlamı alçakgönüllülük, minnettarlık ve sonsuz aşk ve sevgi. Bir de efsanesi var."
"Neymiş?"
"İnanışa göre, bir Bluebell çiçeğini yırtılmadan içtenlikle çevirebilirsen, sevdiğini kazanırsın."
Bir süre sınırda sabit kalacağım.
Oy sınırı: 18
İyi Okumalar Lavinia'lar..♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cursed Princess • JJK✔
Fanfictionİki büyük krallık, Lee ve Jeon krallığı. Lee Yongbin psikolojik baskı ve de fiziksel şiddet uygulayan, adını "Lanetli Prenses" olarak lekeleyen bir Anne-Babaya sahipti. Jeon Jungkook ise en iyi şekilde yetiştildi ve de veliaht olarak seçildi. Faka...