XI.

310 35 42
                                    

“Evet, daha ne kadar bakmalıyım, Kraliçe Lee?”

“Nasıl yani, korkmadın mı?”

“Hayır? Aslında bıraksanız bir ömür bakarım bu güzel gözlere. Sizi neden korkutuyor?”

“Daha önce hiç rastlanmamış birşey bu. Ve benim karnımdan çıktı, nasıl oldu anlamıyorum. İnsan bilmediği şeyden korkar.”

“Evet, kelâmınız doğru. Fakat, bu bilinmezlik onu daha çekici hâle getiriyor bence.”

Kafasını Kraliçeden çekip, Yongbin'e baktı.

“Sakın gözlerinden korkma yahut nefret etme. Lens falan da kullanma olur mu? Sen doğal hâlinle zaten mükemmelsin.”

“Peki, teşekkürler Prens Jeon.”

“Bende teşekkür ederim Prenses Lee. Nedenini zaten biliyorsunuz, tekrar söylememe gerek var mı?”

“Ha yok, biliyorum ve bunun için de teşekkür ediyorum”

“Bilmen güzel, Prenses Lee. Ayakta daha fazla dikilmeyin, yerinize geçin, ayaklarınız ağrıyacak”

“Peki”

Arkasını dönüp, kalktığı koltuğa ilerledi. Tekrar aynı yere oturduğunda, Jungkook'un ne yapacağını izlemeye başladı.

“Kraliçe Lee, kızınızın kıymetini bilin. Yemekte dediğim herşeyde ciddiydim. Gün gelecek kızınızı mumla arayacaksınız ama o size gelmeyi asla istemeyecek. Henüz 18 yaşına girmemiş bir kızınız bir oğlunuz var. Zaten Yongbok'a birşey yapmadığınıza eminim. Bütün sinirinizi, hıncınızı, hepsini Yongbin'in üzerine atıyorsunuz. Daha 17 yaşında biri bu kadar ağır yükler kaldıramaz. Ya birgün hayatına son verir, ki umarım öyle olmaz, yada evden kaçar ve evlenir.”

Yongbin ilk defa annesinin gözlerinde hüzün görmüştü. Ne üzmüştü annesini? Kendisinin gittiğini hayal etmesi mi, yoksa yaptığı şeylerden ötürü pişmanlık duyması mı?

Gerçi Lee Minji ve pişmanlık, aynı cümlede yan yana gelmezdi hiçbir zaman. Ama belki de annesi gerçekten pişmadı?

“Şuanda gözlerinizde gördüğüm saf hüznün sebebini herkes merak ediyor. Söylemek ister misiniz?”

“Hayır teşekkürler.”

Omuz silkip yerine geçerken konuştu.

“Peki”

Aradan geçen minik bir sessizlikten sonra, Kral Jeon konuştu.

“Neyse, eee Ajeossi, sizin işler nasıl?”

(...)

Herkes yatmıştı. Bu, Jungkook ve babasının konuşması için güzel bir fırsattı.

Oğlunun yanına yaklaşan kral, kolunu oğlunun omzuna attı.

“Vay be, benim minik oğlum ciddi ciddi körkütük aşık olmuş.. Ne ara büyüdün be sıpa?”

Küçük kıkırdamalar eşliğinde babasına cevap verdi.

“Babacım, evet aşığım ve onu savunmaya çalışıyorum. Bana arka çıkarsan sevinirim. Kim bilir, belki gelecekteki gelinin senin sayende ailesinden psikolojik şiddete maruz kalmaz?”

“Denerim oğlum, denerim.”

Kitap güzel gidiyordu da, şu iki bölümde bozdum gibi hissediyorum.

Cursed Princess • JJK✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin