Medya Naz
Naz...
Korkuyorum...
İnsanların bana bakışı yargılayışı beni korkutuyordu. Beni tanımadan arkamdan ettikleri lafları bildiğim halde onlarla yüz yüze gelmekten korkuyordum. Onlarla yüz yüze gelmeye hala hazır olmadığımı fark ettim. O sınırlara girdiğim andan itibaren herkes bana bakacaktı ve yüzüme söylemeseler de içlerinden demedik şey bırakmayacaklardı.
Öylece turnikenin önünde duruyordum. Kızlar yanımda fakat yalnız hissediyordum kendimi. Arkamdaki insanların rahat bir şekilde geçmesi için kenara geçecektim ki elimden tutulmasıyla geçememiştim. Mehmet elimi tutmuştu. Turnikeye kartını okuttuktan sonra benimde okutmamı beklemişti fakat şoktan ben elimde kartın olduğunu bile unutmuştum. O da zaten elimden alıp kendisi basmıştı.
Ana bahçeye doğru ilerlerken yüreğim ağızımda atıyordu resmen. Mehmet'in sanki umurunda değil gibiydi. Çıkacak dedikoduları cidden hiç mi düşünmüyor? Etrafa bakamıyordum birisiyle göz göze gelirim korkusuyla. Çünkü herkesin bize baktığına emindim. Cafeye getirmişti beni. Kenarda bir yere beni oturtup kendisi sıraya girmişti. Kızlar nerede nereye kayboldular hiçbir fikrim yoktu.
Bir cesaretle kafamı yerden kaldırıp etrafa baktım. Çoğu kişi işini bırakmış bana doğru bakarken az da olsa birkaç kişi bizi görmezden gelmişti. Bu durum nereye kadar böyle gidecek bilmiyorum da. Daha ne kadar insanların göz hapsinde olabilirim ki? Etraftaki insanları incelememe gölge koyacak kişi gelmişti. Bardağı bana uzatıp yanıma oturmuştu. İkimizin de bu sabah dersi geç başlıyordu. Ben sadece biraz alışabileyim diye erken gelmiştim fakat o benim için gelmişti.
"Kendini kasma bu kadar." demesi kolay! Herkesin bakışları bizim üzerimizde fakat beyefendi hiçbir şey yokmuş gibi takılıyordu. Bu rahatlık nereden geliyor acaba?
Ah pardon! Mafya olduğunu unutmuştum ben(!) Bunun korkusunu daha sonra yaşayacaktım. Şu an tek odağım bugünün hemen bitmesi ve eve gidip battaniyemin altına girmek istiyordum.
"Bak şöyle yapalım, yeni bir kitaba başladım ve saate bakayım. Daha vaktimiz var. Okuyalım beraber." önerisini anında kabul etmiştim. Şu an kafamı dağıtacak her şeyi kabul edebilirim. Mehmet kahverengi çantasından kitabı çıkarıp bana uzatmıştı. Maureen Freely- Aydınlanma. İlk defa duymuştum. İlk sayfasını okumak için açıp ikimizin de görebileceği şekilde tuttum. O ise çenesini omuzuma yaslayıp kolunu da omuzuma atarak sarılmıştı. Biz böyle mi okuyacaktık? Okulu geçtim benim yürek dayanır mı buna?
Üstümdeki bakışları unutayım diye kalpten mi gideyim ben?
"Bu yazarın dili oldukça başarılı. Eminim sende seveceksin. Türkiye'yi anlatıyor kitapta." hı hı. Kesin bu kadar dip dibeyken anlarım ben bu kitabı. Allah'ım sen aklımı koru benim.
Mehmet hep benden önce bitiriyordu sayfayı. Ben bitirene kadar bekleyip bitirdiğimi söyleyince de sayfayı değiştiriyordu. Çok tuhaf ama onunla kitap okudukça rahatlıyordum. Onun yanımda olması, bana destek olması insanların bakışlarını unutturmuştu. Daha bu sabaha kadar korktuğum şey olan bizi bilmelerini şu an umursamıyordum ya da o yanımda olana kadar unutuyordum da diyebilirim. Başımı onun omuzuna yaslayıp ona çevirdim bakışlarımı. Gerçekten çok yakışıklı bir adamdı. Eminim şu tipiyle bir sürü kişiyi kendine hayran edebilecek iken o gelip benim yanımda kitap okuyordu. Benim korkumu kendi korkusu gibi benimseyip şu an yanımda oturuyordu. Ona olan duygularımın sadece hoşlantıdan ibaret olmadığı belli aslında. Ben onu seviyordum. Bir anda bana dönmesiyle ne yapacağımı bilemeyip gözlerimi tavana dikmiştim. Kısık gülüşüyle onu izlemem hoşuna gittiği anlaşılmıştı. Bakışlarını çekip çekmediğini kontrol etmek için baktığımda ise hala bana bakıyordu. Öyle derinden bakıyordu ki bir şeyler anlatmaya çalışır gibiydi. Çok fazla yakındık. Bu kadar yakın olmaya daha fazla dayanamam! Kendimi biraz geriye çektim. Öyle bir sarılmış gibi uzaklaşma yok gibi bir şeydi.
"Azıcık bırak da!" sitemime gülerek kollarını gevşetmişti fakat yine sarılmayı bırakmamıştı.
"Sonunda konuştun Naz hanım."
"Ya deseydin zaten konuş diye konuşurum ben canım. İlla dibimde şey etmene gerek yoktu yani."
"Ne şey etmeme?" şu an var ya utanmamdan o kadar keyif alıyordu ki. Bildiğin şu halimden adamın maviş gözleri parlıyordu!
"Şey işte aman ya! Benim dersim var artık kalkayım ben." kalkmayı denedim ama olmadı. Mehmet bırakmadı. Bıraksana be!
"Daha dersinin başlamasına bir saat var Naz. Oturalım burada." normalde ders programı biliyor diye yumoş olurdum da şu an bilmesi çokta işime yaramamıştı, kaçamıyorum adamdan!
"Hadi benim 1 saat var, senin dersin yok mu be adam?"
"İnanır mısın Naz bugün Serkan hoca ne olduysa artık benim derslerime girecek bugün. Bak Allah'ın işine. O yüzden tüm gün seninle ilgileniyorum küçük hanım." Lan adama ne dedi de ikna etti acaba?
Ne? Bütün gün mü?
Allah'ım sağdan kaçsam soldan çıkıyor adam!
"Ne dedin adam dızcı?" dızcı dememle gülen yüzü asılmıştı. Bu kelimeyi bizler sağolsun cidden sevmiyordu.
"Deme işte şunu güzelim. Değilim ben dolandırıcı falan. İş adamıyım nihayetinde." Aynen kanka.
"He canım he. Bulmuşsunuz tabi işinize kılıf, söyleyin durun zaten." şakasına falan vuruyorum ama dün geceden beri gözüme gram uyku girmemişti. Mehmet'in hayatından detay öğrendikçe daha da gerilmeye başladım. Adam matruşka bebeği gibi. İçinden çıktıkça çıkıyor ve öğreneceğim bilgiler onun dızcı olmasıyla biteceğini de sanmıyorum. Umarım daha da öğreneceğim şeyler beni üzmez.
"Güzelim bak tekrar söylüyorum. Biz onların iyi olan tarafındayız. Kötüye ayarını veriyoruz." Allah'ım birine çok laf ettim de galiba. Sende ceza diye mafya verdin bana.
"Her neyse ne ya. Bence daha fazla konuşmayalım bu konuyu bence. Yoksa bu hikayede zararlı sen olursun bak." ağızına gizli bir fermuar çekip sanki dip dibe değilmişiz gibi kendine iyice çekip sarılmıştı. O kitabına dönerken bende kitap hariç her şeyle ilgileniyordum. Hiç okuyasım gelmedi valla kitabı şimdi.
Başımı onun omuzuna koyup anın keyfini çıkarırken kucağımda olan telefonum çalmıştı. Ekranda gördüğüm isimle bütün tadım kaçmıştı. Şu an belki açmak istemiyordum fakat açmazsam mesele daha da uzayacaktı. Açmadığımı fark eden Mehmet'te kitabını kapatıp dikkatini bana vermişti. Arayan annemdi ve açmamam onun garibine gitmişti. Tabi bana en son ne tür hakaretler ettiğini bilmediği için şaşırması normaldi. Fakat açarsam da Mehmet her şeyi öğrenecek ve daha kötü olacaktı. En iyisi açmamak ki öylede yaptım. Telefon susmuştu sonunda.
"Neden açmadın?"
"Hiç konuşmak istemedim sadece şu an."
"Bir sıkıntı var?"
"Yok ya ne sıkıntısı olsun ki?" cümlemin bitmesiyle yeniden aramıştı annem. Sende arayıp arayıp durma da!
"Sıkıntı yoksa aç o zaman." el mecbur açmıştım telefonu.
"Efendim..."
"O telefonu nereye koydun sen? Çalıyor o kadar duymadın mı?" Mehmet 'in her şeyi duyacak olması daha da utanmama neden olmuştu.
"Duymamışım."
"Senin neleri duyduğunu iyi biliyorum bende şükür ki güzel haberim var. Nazmiye teyzenin oğlu Nazmi sana talip. Dediğim gibi daha fazla rezilliklerini çekemeyiz. Madem senin okumada gözüm yok o zaman git evlen kocanla ilgilen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kodların Ardında
ChickLit**"Kodlarda Gizli Sen "**, bilgisayarın soğuk dünyasında doğan sıcak bir aşkı anlatan bir masal. Naz, kodların dilini çözerken Mehmet'in kalbinin kodlarını çözmeye başarabilecek mi? Şiirin dokunuşunu hissedebilecek mi? Yoksa duygularını ifade etmek...