İyi ve keyifli okumalar.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Sona yaklaşıyoruz :')
Bu bölüm bir vedamız var :"))
Geçen bölüm bahsetmeyi unuttum. Miray'ın boynunda bulunan kesiğe pansuman yapıldı. Bu bölümde zaten yazacağım. Zaman atlamasıda yapıyorum lütfen bana kızmayın. Her günü detaylıca yazmak zor oluyor.
***
3 gün sonraBoynumdaki bandı çıkartıp doktorun verdiği kremi sürdüm. Ardından yeni bir bant çıkarıp yapıştırdım. Boynumdaki yara iyileşmeye yakındı. O gün Efe'nin telaşından unutmuştum ama o uyandıktan sonra bende bir doktora görünmüştüm.
Şu an evdeydik. Efe taburcu olmuştu. Ben bir hafta raporluydum okula gitmiyordum. Giray ise gidiyordu. Onun dışında Efe kişisel ihtiyaçlarını giderebilecek kadar iyi olmuştu.
Şu an ise hem annemin hem Ege'nin bakımıyla yatmaya zorlanıyordu. Sanırım bu olanlar Ege'yi çok kötü etkilemişti çünkü Efe'yi bir saniye bile yalnız bırakmıyordu.
Bunlar dışında bende sürekli onun yanındaydım. Onlar ne kadar kendini suçlu hissetme deseler de ben kendimi hâlâ kötü hissediyordum.
İşlerimi bitirip yanda duran telefonumu alıp Efe'nin odasına gitmeye başladım. Bugün kendileri kahvaltıya inmişlerdi. Odada çok sıkıldığını söylüyordu. Gidelim bakalım neymiş can sıkıntısı.
Odanın kapısına gelince kapıyı çaldım. Çalmamdan bir iki saniye sonra gel sesiyle kapıyı araladım. İçeriye baktığım da Efe yalnız değildi. Yanında Toprak da vardı. Ne ara geldiği hakkında bir bilgim yoktu.
Barış'ın anlattıklarından ve o gün yemekte bana olan yılışık tavırlarından dolayı ondan ciddi anlamda soğumuştum. Barış demişken ona da mesajlar atıyordum ama hâlâ bir geri dönüş alamamıştım.
İçeri geçerek arkamdan kapıyı kapattım. Sakince bir şekilde Efe'nin yatağının yanında bulunan sandalyeye oturdum. Bunu Ege koymuştu. O daha çok burada vakit geçirdiği için oturuyordu.
Rahat bir konuma gelip oturduktan sonra karşımda kalan Toprak ile göz göze geldim. Bana gülümseyerek bakıyordu. Göz devirmemek için kendimi kastım ve sahte olduğu çok belli bir gülümse ile suratına baktım. Ama tabi ki bu salak bir şeyleri anlamayıp sohbet başlatmaya çalışıyordu. Ya çok salaktı ya da salağa yatmaya bayılıyordu. Bu zeka ile nasıl doktor olduysa.
"Nasılsın Miray? Seninde yaralandığını söyledi Efe." Dediğinde gözlerim Efe'ye kaydı. Acaba arkadaşından rahatsız olduğumu fark ediyor muydu? Efe, elindeki telefondan odaklanmış bir şey okuyordu. Yani çoktan bizimle bağlantısını koparmış sanal alemlere dalmıştı.
"Sağ ol Toprak abi iyiyim." Abi kısmına bastırdım. Nerede duracağını bilsin ve yüz bulmasin diye. Ayrıca onun nasıl olduğunu sormadığıma göre sohbetin ilerlemesini istemediğimi anlamıştır inşallah.
"Daha da iyi olursun umarım." Abi kelimesine bozulmuş bir surat ifadesiyle cevapladı.
Bende onu sahte gülümsemem ve kafa sallayışımla onayladım. Sonrasında Efe'ye dönüp kolunu çimdikledim. Dikkatini çekmiştik beyefendinin.
"Senin için geldim telefonla oynuyorsun. Bir daha gelmeyim de gör sen." Elindeki telefonu gösterip konuştum.
"Önemli bir şey okuyordum. Özür dilerim. Şimdi seninle ilgilenebilirim." Dediğinde çoktan ayaklanmıştım. Toprak ile aynı ortamda kalmak istemiyordum ve bu bana güzel bahane olmuştu.