Bölüm 26: Zangoç'un Çanı

525 10 3
                                    

Fonları açık unutulmuş pencereden içeri sızan ışıklar gözlerini yakarken uyanabilmişti. Hoş derin bir sarhoşluğa kapılmak için de o kadar içki içmemiş miydi? İçmese nasıl unutacaktı göz kapaklarına kazınan İrina'nın çıplak portresini. Başını çaresizlikle ellerinin arasına aldı. Gözleri yarı uykusuzluktan yarı ağlamaktan şişmişti. Ayağa kalkacak gücü kendisinde bir bulabilse annesinin karşısına dikilecekti. Düştüğümde kanayan dizlerimi öpen annem şimdi nasıl olurdu da bütün bedenemi kanatır?, diyecekti. Zor da olsa yataktan sendeleyerek kalktı. Dağılan saçlarını eliyle geriye doğru öylesine itti. Ceyda'nın pis salyalarının bulaştığı gömleğini yırtarcasına çıkarıp bir paçavra gibi savurdu odasının ücra kuytularından birine. Üzerine temiz bir tişört geçirip aşağıya annesini bulmaya indi. Yorgun bacaklarını merdivenlerden aşağıya ağır adımlarla sürükledi. Salonda annesini keyif kahvesi içerken görmek onu daha da deliye çevirmişti. Bağırıp çağırmadan önce usul usul annesinin yamacına sokuldu. Gözleri bir boşluğa dalarken sözcükler ağzından boşalırcasına konuşmaya başladı.

"Sen babamı çok sevmiştin öyle değil mi anne?. Sonu ne olursa olsun öyle bir aşk yaşadığın için hep şanslı saymıştın kendini. Saçlarının bile dans ettiğini söylerdin. Eğer onu görmezsem ölecek gibi olurdum, derdin. Peki neden şimdi benim ölmeme izin veriyorsun?"

Şimşekleri gözlerinde taşıyan Berran Hanım oğlunun son cümlesiyle donup kalmıştı. Keyifle yudumladığı kahvesi boğazına dizilmişti artık. Oğlunun solgun yüzüne çevirdi gözlerini. Şimşek çakan gözleri bir anda yağmur yüklenmişti. Sahiden oğlunun ölmesine izin mi veriyordu? Kısa süren vicdan muhasebesinden sonra ince dudaklarının arasından sessizce bir kaç kelime döküldü.

"Ares... Ama... Bana da hak ver..."

Ares kırgın kırgın annesinin yüzüne bakıp başını sağa sola salladı. Cevap bile vermeyecekti. Berran Hanım son kez dudaklarını aralayıp "Ama o sana layık değildi." dedi, ve dudaklarını mühürledi. Ares bir an için bile olsa annesinin onu anladığını ve pişman olduğunu düşünmüştü. Nasıl da unutmuştu onun koskoca Berran Hanım olduğunu. O kimse için üzülmez, onu kimse üzemez, kalbini kıramazdı. Sert bir kaya, bir taştı o...

Şimdi İrina'yı görme zamanıydı ama nasıl? Ceyda'nın öptüğü dudakları utanmaz mıydı 'İrina' derken. Ya gözleri, onlar silebilir miydi gördüklerini. Ya da İrina'nın gözleri silebilir miydi gözlerinin önünde Ceyda'nın kendisini zevkle s*ktirmesini. Onun yüzüne tüküreceğini de bilse yine de orada olmalıydı. Ceyda'yla yeni bir pazarlık yapılmalıydı. Eğer onu bir kişiye daha sunacak olursa onu kendi elleriyle... Evet kendi elleriyle...

Soluğu yine o evde, o kapıda almıştı. Kapıyı kimin açtığına bakmasızın karşısına ilk çıkanı itekleyip içeriye daldı. Dumanların arasında Ceyda'yı aradı gözleri, İrina'yı bulmaktan korkarak. Öğlen saatleri olmasına rağmen oldukça doluydu ev. Dumanlar, çıplak kadınlar, müzik sesleri ve penisi zonklayan bir takımın saçtığı yüzlerce para...

beline ve boynuna zincir dolayıp göğüslerini olduğu gibi bırakan kadın Ceyda'dan başkası değildi. Bunca kalabalığın içerisinde onu bulmuştu. Kollarından tutup merdivenin boşluğunda kalan kör noktaya kadar sürükledi onu.İrina burada mı?,dedi gözleri alev alev yanarken.

"Sana söz verdiğim gibi İrina burada ve hiç kimseye çıkmadı. Ama senide görmek isteyeceğini sanmam."

"Beni onun yanına götür."

Kirli evin kirli duvarlarının sakladığı İrina, Ares'ini beklediği aynı odadaydı. Yüzükoyun uzanmış yatağına ellerini çenesinin altında birleştirerek. Son gecelerinde sevgilisinin kokusunu bıraktığı çarşafı yanağının yanına uzatmış kokusunu çeke çeke yatıyordu. Kapının gıcırtısı duyulduğunda istifini bozmadan öylece durmaya devam etti. Ares'in kaşını kaldırmasıyla beraber Ceyda yanından ayrıldı.

Ayakkabılarının parkede çıkardığı tıkırtı haricinde birde kalbinin gürültüsü yayılıyordu kulaklarına. Yatağın ucuna İrina'nın ayaklarının dibine diz çöktü. Boynu kabahatli çocuklar gibi büküktü. Elleriyse İrina'ya dokunamayacak kadar kirliydi. Ellerini dizlerinin üstüne kapatıp sevgilisine seslendi.

"Ben geldim İrina"

Daha sesini duymadan kapıdan girer girmez onun Ares olduğunu anlamıştı. Onun kokusuydu burnuna dolan, onun nefes alışlarıydı. Onun kalbinin çarpıntısıydı bu bilirdi. Çünkü İrina'nın yatağına kalbi çarparak bir tek Ares girerdi...

Sesi çıkmadı İrina'nın. Kalbi kaburgalarını sıkıştırırken bile ses etmedi. Gözleri doldu hemencecik. İçine içine çekti ağzından çıkmak isteyen hıçkırıklarını. Ares'in kokusunun bulandığı çarşafı gözyaşlarıyla yıkamaya başlamıştı. İki kişilik sessizliği bozan Ares olmuştu.

"Dün olanlardan sonra nasıl yüzüne bakarım bilmiyorum. Senin bunları yaşamış olman, dahası sana bunu bizim yaşatmış olmamız... Anlatamıyorum İrina."

Kelimeler boğazında bir düğüm oluşturmuştu. Nefesi kesilir gibi oluyordu. Gözlerini İrina'dan saklamaksa daha da zordu onun için.

"Yüzüme bakmayacak mısın?" diyebildi güçlükle. İrina yüzünü dönmüyordu hala. Yanlızca hıçkırık seslerini özgür bırakmıştı. Islak çarşafı yüzüne daha da bastırdı. Sanki kirli çarşaf ona bulaşan kiri de örtebilirmiş gibi.

Ares yarı hüzünlü yarı heyecanlı sesiyle "Kilisene günah çıkarmaya geldim İrina" dedi. Hızlı nefes alışları cümlelerin ağzından kesik kesik çıkmasına sebep olurken o konuşmaya devam etti.

"Yüce kilisenin Zangoçları duysun ki senin için içimde yanan ateş bütün mumları eritti. Mumları yenilesinler çünkü ben senin için dua edeceğim."

İrina saklandığı yataktan doğruldu. Yüzü hala yere kapanık olsa da artık karşı karşıyalardı. Islak sesiyle "Sen Müslüman" dedi. Ares aynı kararlılıkta sesine daha da coşku katarak konuşmasına devam etti.

"Zangoç çanı çaldı İrina, artık ibadet vaktidir. Eliyle istavroz yaparken "Kutsal kitabım kalbindir, günahın günahımdır, dinin dinimdir. Ve yüce İsa'ya dua edeceğim benden önce ölmemen için." dedi ve ekledi "Bugün ikimiz için günah çıkaracağım, ruhum ve bedenim seninle vaftiz olacak."

Ellerini dizlerinden ayıran Ares'in hızla inen gözyaşları oldu. Dizlerinin üstünden yan devrilip ağlamaya devam etti. Yumruk yaptığı elini yere vura vura ağladı. İçindeki hıncı ve öfkeyi atmak istercesine yere vurdukça vurdu. Yere yanına inip başını dizlerine koydu. Elini kutsal bir emaneti sever gibi yüzünde gezdirdi.

"Yapmağ Ares, sen Müslüman ol. Bığak beni. Evine git."

Toparlanıp İrina'nın göz hizasına yaklaştı. "Evim kilisendir, kilise kalbin. Gidemem..."

Birbirlerinin gözlerinin içine derin derin baktılar. Göz pınarlarından akanlarla beraber attılar taşıdıkları utancı. Titreyen dudakları birbirine doğru yaklaştı. Sadece birbirinden bir buse alıp bıraktı. Yüzlerini birbirlerine yaslayıp gözlerini yumdular. Akan zamana inat öylece bekledirler. Ne elleri tutuştu ne de dudaklarından bir kelime çıktı. Zaman onların etrafında ritim eşliğinde dans ederken onlar sadece sustu.

Kambur zangoç kilisenin bütün pisliğini temizlemişti şimdi. Sönen mumları toplamış yerine yeni mumlar dikmişti. Yeni mumlardan biri Ares'in gönlünde yanıp dileğini tutmuştu. Zangoç çanı ikinci defa çaldığında birlikte dileklerini tutmuşlardı. Sevgililerin dileği ayrılmamak olmuştur hep ama onlarınki arınmaktı. Çünkü onlar sevgisinden emindi...

Ares yüzünü çekti. Bir kaç tereddüttün ardından İrina'nın yanağından bir öpücük alıp "Tekrar gelicem, ne olursa olsun gelicem." dedi.

İrina ayağa kalkıp ellerinden tuttu. "Bana söz veğ Hğistiyan olmak yoğ."

Sadece gözlerini kırptı Ares. Ellerini ellerinden ayırmak zor olsa da bunu yapıp arkasını döndü odadan çıkmak üzere. İrina arkasından seslendi "Ben bekleyecek Ares, kalp seni bekliyoğ."

Dumanların arasından sıyrılıp çıkabilmişti. Islak gözlerini silerek arabasının yanına kadar yürüdü. İçinin yangını dinmese de hafiflemişti. Arabasının kapısını açmıştı ki bir ses geldi arkasından "Ares bir bakar mısın?"

Düş Perdesi +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin