30

223 18 3
                                    

Mustafa'dan.

Gözlerimi açıp kapayıncaya kadar kendi şehrime gelmiştim. Ankara'ya... Sabah ayazını da derin bir nefesle çekmiştim içime saat 4'te.

Şimdi ise havanın güzelliği göz kamaştırıcıydı. Ölü bir şehre göre fazla hissedilebilir bir şehirdi.

Her sokağında yaşanmışlığım, her kaldırımında ayak izlerim vardı.

Adım adım okuduğum ilkokula ilerledim. Çok değiştirmişlerdi. Yeniden inşa etmişlerdi. Bahçesinde koşan çocuklara takıldı gözlerim. Çoğu el ele tutuşmuş, çoğu ise yakalamaç oynuyordu. Aklıma düşen anım kalbimi tekletti.

İlk okula gideceğim zamanlar o kadar hevesliydim ki... Bir askerin oğluyla arkadaş olacağımı ve babasının şehit haberini aldıktan sonra bir daha bu okula gelmeyeceğini anladığımda ise hiç gitmek istememiştim.

Daha sonra babamın bana, ağladığım zaman verdirdiği söz aklıma geldi. Benim sözlerimi tekrar et diye diye verdirtmişti bu sözü bana. Layığı ile yerine getirmiştim.

"Eğer bir asker olursam o arkadaşımın babasının ve nice şehitlerimin kanını yerde bırakmayacağım. Son söz her zaman Türk askerinin olacak."

Anılarımı bir kenara bırakamadım ama Aslı'nın yanında küçük bir erkek çocuğu ile konuştuğunu görünce istemsiz bir şekilde gülümsedim. Sanırım beni tehdit eden küçük erkek çocuğu o'ydu. Tabi yanıltabilirdi de...

Adım adım yürüdüm. Ona sürpriz yapmak amacıyla söylememiştim sabah geldiğimi ve şimdi bir saat sonra da okulu bitiyordu. Bu güzeldi işte. Hissedilebilir bir şekilde güzeldi.

Yavaş adımlarla ilerledim. Arkasındaydım. Önündeki çocuk beni gördüğünde kaşlarını çattı. Sonra ilk bağırdı ve Aslı'nın arkasına kollarını açarak durdu.

"Sen kimsin!?"

"Bilmem ben kimim küçük asker..?" Dedim ona cevaben. Aslı da arkasını dönmüş bana öylece bakakalmıştı. Şaşırdığı belli oluyordu.

"Mustafa?" Sorar gibi çıkan sesi dudaklarına ufak bir gülümsemenin yerleşmesini sağladı. "Sen ne zaman geldin?"

"Öğretmenim bu kim?" Sorusuna yanıt veremeden küçük çocuğa baktı Aslı. Daha sonra onun boyuna gelip bir şeyler fısıldadı. Dudaklarını okuyamadım.

"Öyle mi?" Diye bağıran küçük çocuk hızla bana baktı. Kaşlarını çatmıştı. Küçük adımlarla yanıma gelip elimden aşağı çekiştirdi. Onun boyuna eğildim. Sessizce sorusunu sordu o an. "Sen asker misin?"

Gülümsedim. Başımı sallayıp sorusunu onaylarken bir soru daha sormak için yüzüme yanaştı. "Peki bordo bereli olanından mı?" Ona yine başımı salladım. Gözlerini kocaman açıp yerinde zıpladı.

Daha sonra tekrar Aslı'nın yanına gitti ve zaten onun boyunda hala yerinden kalkmamış halde duran Aslı'yla konuşmaya başladı.

"Öğretmenim, babamı da çağıralım mı buraya? Askerle arkadaş olsunlar."

layemut || textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin