Aslı'nın ağzından.
Elimde telefonum öylece bekliyordum. Bir mesaj, iki umudumun alevlenişini. O günden bu yana tamı tamına bir hafta dört gün geçmişti. Yani on bir gün.Babam kızacaktı. Kızabilirdi. Görücü usulü evlenmek istemiyordum. Anlamıyordu bunu. Anlatabilirdi belki başka birisi ama şu on bir günde daha hiçbir şey olmamıştı.
"Aslı!" Aşağıdan gelen annemin sesi ile hızla odamdan çıktım. Merdivenleri inip, belki babam gelmiştir diye ve bir umutla salona girdim. Karşımda babam yerine bambaşka biri vardı. Biri değil birileri. Bir adam ve onun yanında da bir kadın, annem yaşlarında ve onun yanında da daha taş çatlasa on yedi on sekiz yaşlarında bir kız vardı.
"Aslı, hoşgeldiniz desene misafirlerimize kızım." Gözlerimi kırpıştırıp kendime geldim. Dudaklarıma bir gülümseme kondurdum ve annemin dediği gibi yaptım.
"Hoşgeldiniz."
"Hoşbulduk kızım." Kadın dediğime karşılık verdi. Yanındaki kız da aynı şekilde bana karşılık verdi.
"Kızım, bu Mustafa. Yanındaki kişi annesi, Feride. Bu da Mustafa'nın kardeşi, Feray." Yüzümdeki gülümseme solmak üzereydi ki kendime geldim.
"Memnun oldum." Gözlerimi Mustafa'ya daha doğrusu Mustafa Bey'e çevirdim. Gözleri mahcup bir şekilde bakıyordu bana.
Anlaşılan babamla, babasıyla konuşmuştu ama ters tepki almıştı.
Koskoca insanlardık ama evleneceğimiz kişiyi biz seçemiyorduk şu anda.
Kararlar verilmişti ama biz yenilen değil, kaybeden olarak kalmıştık.
Ona daha içten bir şekilde gülimseyip, annemle annesinin, küçük kızın bile bize bakmadığından emin olduktan sonra ağzımı oynatarak konuştum ona doğru.
'Sorun değil. Artık korkumu yenmeye çalışacağım.'
"Kızım," annemin sesiyle hızla ona döndüm. "Bize kahve yapar mısın lütfen?"
"Tabi, yaparım. Nasıl içersiniz?" Annemi onayladıktan sonra Feride Hanım'a sorduğum soru havada kaldı. Oğluna bakıyordu. İlk onun söylemesi gerektiğini düşündüm. O yüzden ben de bekledim. Sonunda konuştuğunda ise sesinin nazik çıkmaya çalışması, çıkamaması ile sonlanmıştı.
O kadar sert bir sesi vardı ki, asker olsa çok yakışırdı üzerine.
"Şekersiz."
"Ben de orta şekerli alayım kızım."
"Ben kahve sevmem zaten, teşekkürler."
"Portakal suyu ister misin peki? Daha yeni yapmıştım."
"Ah, gerçekten mi? Bayılırım portakal suyuna." Ona başımı sallayıp, istediğini garantiledim. Arkamı dönüp yavaş adımlarla mutfağa ilerlediğimde, omuzlarım çökmüştü. Evlenmeyeceğimi düşünürken, babamın onayı, Mustafa Bey'in babam ve babası tarafından evlenmemek istemesinin reddedilmesini kaldıramıyordum.
Hayallerimin yıkılışını bir kenara atamıyordum.
Çekmecelerden birinden cezveyi aldım. Aynı zamanda fincanları da ayarlayıp, kahveyi yapmaya koyuldum. Portakal suyunu da çok önceden buzdolabından çıkarmıştım zaten, ılımış olması gerekiyordu.
Kahve hazır olduğunda ilk şekersiz olanı koydum fincana. Daha sonra cezveye şeker ekleyip öyle yaptım kahveyi bir de. Son olarak portakal suyunu bir bardağa koydum. Annem de orta şekerli içtiğinden dolayı onu da Feride Hanım'ın kahvesi ile aynı yapmıştım.
Kahvenin yanına, iki kaseye çerez koydum. Dört ayrı tabağa da ayrıyeten dün, gecenin bir yarısı yapmış olduğum ıslak kekten koydum. Kendime koyma gereği duymadım çünkü geri kalanının hepsini ben yiyecektim. Şeker komasına girmek için elimden ne geliyorsa yapardım.
Elime ilk önce kahve tepsisini alıp içeriye gittim. Herkese teker teker verdikten sonra mutfağa tekrar dönüp, diğer tabakları alıp içeriye geçtim. Onları da aynı şekilde önlerindeki masalara koydum. Daha sonrasında tepsiyi kucağıma alıp annemin yanına oturdum. Bakışlarım önümde, etrafımda dönen konuşmaları duymamazlıktan geliyordum.
Sonunda ise ismim seslenildi.
"Islak keki sen mi yaptın Aslı abla?" Feray. Nazikçe gülümseyip konuşmak yerine başımı salladım. "Ellerine sağlık." Tereddüte düşen bir ifadeyle yüzüme baktı. Ona gülümseyip, gözlerimi kapatıp açtım. "Bana daha sonra bir tepsi yapar mısın?"
"İşimden vaktim pek fazla olmuyor ama istersen sana tarifini verebilirim."
"Senin yaptığın kadar güzel yapamam ben bence."
"Neden yapamaz mışsın? Bence çok daha güzel yaparsın." Yanakları kızardı. Öyle içten gülümsedi ki, içime oturan huzur, evlendiğimde evde beni yalnız bırakmayacak bir arkadaş edindiğimi söylüyordu bana.
"Elinde baya maharetli kızım. Eline sağlık." Nazikçe gülümseyip, teşekkür ettim. O da bana gülümseyip, solunda oturan oğluna baktı. Ben de ona baktım. Elindeki keke dokunmamıştı. Hatta öylece ona bakıyordu.
"Oğlum, yesene kekini."
"İçine ceviz mi koydun?"
"Bir miktar koydum. Ceviz sevmez misiniz yoksa?" Mustafa Bey öylece yüzüme baktı. Solgun yüzüne bir gülümseme yerleştirmeye çalıştı. Beceremediğinde alt dudağını ağzının içine yuvarladı.
"Severim, sadece bir arkadaşımı hatırlattı. Onunda annesi yapardı böyle." Buruk bir şekilde gülümsedim. Sanırım uzak düşmüşlerdi arkadaşıyla. Ya da bambaşka birileri olmuşlardı aynı hayatta.
Mustafa Bey çatalıyla kekten bir parça aldı. Yediğinde ise bozguna uğramış gibi bana baktı. Gözleri dolu doluydu.
🐺
Bunlar evlenince de birbirleriyle sizli bizli konuşmaya devam ederlerse ne yaparsınız?????Ben sizin tepkilere kahkahalarla gülerim şsjsjslksjskdk😄
ŞİMDİ OKUDUĞUN
layemut || texting
Random"Layemut." Diye fısıldadım. O devam ettirdi beni. "Şehitler ölümsüzdür." 🐺 📌Bilgilendirme *Kurgu Ankara da geçmektedir.* *Görücü usulü evlilik vardır.* *Çoğu kısımda WhatsApp üzerinden konuşmalara yer verildi.* *Belli kısımlar düz yazı şeklinde ol...