01 KASIM 2006.
Saat 15:26'ya geliyordu. Gözlerim kolumda ki saat ve hoca arasında gidip geliyordu.
Sebepsiz bir şekilde içim içime sığmıyordu. İçimde tarifi olmayan güzel bir his vardı. Göz ucuyla Gökhan'a baktım.
Gökhan daima devamsızlık yapıyor, okulda olduğu zamanlar da ise benimle fazla muhattap olmamaya çalışıyordu. Sebebini sorduğumda ise daima saçma sebeplerle geçiştirip duruyordu.
Sınıf oturma düzeni kura şeklinde yapılmıştı. Gökhan için değişen bir şey yoktu. Eskiden cam kenarı'nın en arka sırasındayken şimdi Cam kenarında en arkadan bir ön sırada oturuyordu. Nasıl bu kadar şanslı olabiliyordu?
Şanssız ben ise duvar kenarında en arka sıraya düşmüştüm. Gökhanla aramızda iki düzine sıra olmasının yanında, sıra arkadaşım Kazım olmuştu. İbne daima tersime gidiyor, ağız burun dalmamam için arada R yapıyordu.
Bacağımı hızlıca titrettiğim için sırada titreşim oluyordu.
"Yapma şunu çocuk."
"Sana mı soracağım ne yapacağımı?"
Kazım arkasına yaslandı.
"He bana soracaksın."
Sağ elimi yumruk yapıp sıranın üzerine koydum. Sol elimleyse, kurmalı oyuncağı anahtarla kurarmış gibi elimi çevirdim. Ardından baş parmağımı işaret ve orta parmağım arasına yerleştirip sıradan kaldırmadan yılan şeklinde sürdüm.
"Vzzzz."
"Ergene bak."
"Şimdi Mickey senin yüzüne konacak iyi izle."
"Yüreğin yer mi?"
"Kazım son saatlerde belanı benden bulma."
"Korktun mu?"
"Aynen dostum. Seni şurada domaltıp hamile bırakmaya korkuyorum. Sonra dayak aşerirsin falan."
Kazımla ilk zamanlar kanlı bıçaklıydık. Şuansa sadece laf dalaşı oluyordu.
Zil sesiyle dağılma vakti gelmişti.
"Zil kurtardı seni hadi iyisin."
"Kazım şimdi çıkarır yüzüne lak lak vururum dillendirme beni. Siktir git evine."
Sırt çantamı omzuma alıp ayağa kalktım. Sınıf şimdiden tamamen boşalmıştı. Kazım'ın kalkmasını beklemeden sıralar üzerinden koşarak sınıftan çıktım.
Gökhan'ı ilk göremesemde okul'un dış kapısında yakalayabilmiştim.
"Gökhan. Sorun ne?"
"Hiçbir şey."
"Neden aramıza duvar örüyorsun öyleyse?"
"Alakası yok. Sadece meşgulüm şu sıralar."
"Neyle?"
"Geç kalıyorum sonra konuşalım."
Seğirterek gidince beşinden koşup adımlarına ayak uydurmaya çalıştım.
"Nereye?"
"İşe."
Gökhan işe mi başlamıştı? Bu yüzden mi okula çok az geliyordu?
"Ne işi?"
"Ne yapacaksın Kerem? Bak şoförün geldi hadi uza."
Göz ucuyla beni bekleyen arabaya baktım ardından sırt çantasını çekip tek hamlede çıkardım.
"Gideceğin yere bırakalım o halde."
"İstemez."
Çantasını vermeden Salihe doğru koştum. O da arkamdan geldi.
"Kerem çocuk musun sen?"
"Evet. Atla hadi."
Çantasını bırakmadan arabaya bindim. Binip binmeme arasında kaldı. Biraz düşündükten sonra arabaya atladı.
"Nereye gidiyoruz?"
"Xxx caddesi."
"Salih duydun devam et hadi."
"Tabii efendim."
"Babam yüzünden böyle olmadığına emin misin?"
"Babanı umursasam şuan bu arabada olmazdım."
"Sorun ne o zaman Gökhan?"
"Sadece yorgunum Kerem. İnsanlara katlanamıyorum."
Biraz duraksadı.
"Kazımla ilişkin mükemmel gidiyor. Onunla takıl beni sal."
"Kazımdan da kıskanmazsın be."
"Ne alaka? Cidden bu cümlemden çıkardığın anlam bu mu?"
Kucağımdaki sırt çantasını hızlıca çekti.
"Bir daha fikrimi sormadan hareketler yapma. İyilik değil, kötülük yapıyorsun bana şuan."
"Kötülük derken? Yardım etmeye çalıyorum."
"Yardımını isteyen yok!"
Bir anda bağırmıştı. Ne diyeceğimi bilmeden öylece kalakalmıştım.
"Arabanın tekerleği yorulmaz merak etme."
Daha önce fark etmediğim bir şey gördüm. Gökhan'ın boynunda leke benzeri bir şey vardı.
Ona yaklaşıp boynuna doğru uzandım.
"Boynuna ne oldu?"
Sertçe elime vurup boynunu tuttu.
"Hiçbir şey."
"Ne saklıyorsun?"
"Kerem sanane! Sevgilim değilsin bir şey değilsin hesap vermek zorunda mıyım?"
"Adet mi oldun sen? Ne bu agresiflik."
Gözlerinin önüne gelen saçlarını sol eliyle başının arkasına doğru yönlendirirken eline birkaç tel saç geldi.
"Özür dilerim."
"Hayır ben özür dilerim Kerem."
Gözleri yaşları tutamayıp akmaya başlamıştı.
"Çok yoruldum Kerem. Okuldan, insanlardan, hayattan, kendimden."
Ne yapacağımı bilemeden sadece izliyordum.
"Senin için her şeyi yapabilecek birine sahipsin. Sorunun ne olduğunu söyle yardımcı olayım."
"Benim için her şeyi yapmanı istemiyorum. İstediğim tek şey kendi hayatını yaşaman. Bana takılı kalma."
İçimdeki tarifi olmayan güzel şey uçup gitmişti.
Araba durdu.
"Geldik efendim."
Gökhan hızlıca arabadan çıkıp koşarak gitti.
"Of Salih neden bu kadar hızlı sürüyorsun ki arabayı?"
"Özür dilerim efendim."
Arabanın açık kalan kapısı kapattım.
"Eve gidelim ve babam sorarsa okuldan direkt eve geldik de. Eğer Gökhanı duyarsa senin için hiç iyi olmaz."
"Tabii ki efendim."
Yol boyunca olanları düşündüm. Neden bu kadar agresifti? Duyguları çok fazla karmaşıktı. Gökhan'ı iyi tanıyordum. O dengesiz bir insan değildi.
Sebebini bilmediğim kötü bir his içime sinsi bir duman gibi yayılmaya başlamıştı. Sebebini bilmiyordum fakat hiç iyi hissetmiyordum. Kalp atışlarım hızlanmaya başlamıştı.
Arabanın penceresini açtım.
"Salih sahile götür beni."
"İyi misiniz efendim?"
"Olacağım Salih. Olacağım."
Araba ileriden U dönüşü yaptıktan sonra kumsala doğru yol aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYLARDAN KASIM +18 (GAY)
General Fiction... Hoca elindeki orta boy tebeşiri uzanan kişiye fırlattı. Kafasına tebeşir yiyen çocuk kafasını sıradan kaldırmadan ilk bana ardından hocaya baktı. "Gökhan gönüllü olduğun için teşekkür ederim. Arkadaşımızın bu cömertliğini alkışlayalım." ...