Aylarca süren terapiler sonuç vermiyordu. Her zaman başa dönmekten sıkıldığım için tedaviyi bıraktım.
Hayatımdaki tüm renkler canlılığını yitirmişti. Ne yemek yiyebiliyordum ne de doğru dürüst düşünebiliyordum. Aldığım her nefes canımı yakıyor, ciğerlerimi parçalıyordu.
Günümüz,
Her zaman ki gibi Gökhan'ın bana olan mirasına bakıyordum. Kendimi her kötü hissettiğimde bu evde huzur buluyordum.
Yıllanan duvarlar boyasını bırakmaya başlamıştı. Belki inanmazsınız fakat arada da olda Gökhan'ın kokudu burnuma doluyor.
"Bu evde çok anı var."
Acı bir tebessümle eskimiş mobilyalara baktım.
Dayanamıyordum. Bu ev ne kadar iyileştiriyorsa bir o kadar da yoruyordu beni.
Şimdi ne yapmalı? Bu güzel anılara yüz çevirip hayatı acısıyla tatlısıyla kabul edip yaşamak mı? Yoksa bu anılarda boğulup her şeye sırtını mı çevirmeli?
Yıllardır bu ikilemde olduğum için yerimde sayıyordum. Fakat artık kararımı verdim.
Bugün çok özel bir gün çünkü artık bu acı dolu hayatı yaşamak istemiyorum.
Ne kadar da acınasısın Kerem. Onsuz nefes dahi alamıyorsun değil mi?
O günden beri yaşamaya çalışıyorum fakat gerçekten zorlanıyorum.
Olmuyor be sevgilim.
***
25.10.2016
Doktor yoğun bakımdan çıkar çıkmaz yanıma geldi.
"Kerem bey hastamız uyandı."
Yoğun bakım kapısından geçeceğim sırada doktor omzuma yumuşakça dokundu.
"Komadan yeni çıktı. Hastayı çok yormayın lütfen."
Kafamı onaylar şekilde sallayıp yoğun bakım ünitesine girdim.
İçeride etrafını izleyen Gökhan'ı görünce elim ayağım titremeye başladı.
Neredeyse bir aydır komadaydı. O yeşil gözlerini bir daha göremem sanmıştım.
Hemşire kapıyı açmadan önce son kez ilkaz etti.
"Sadece 5 dakikanız var efendim. Hastayı çok fazla yormamamız lazım."
"Karşında gerizekalı mı var senin?"
"H-hayır efendim. Estağfurullah. Ben şey için..."
"Uzatma ve kapıyı aç."
Sakin ve tehtidkar bir edayla söyledim.
Kız kafasını sallayıp kapının hemen yanındaki butona bastı. Ardından Gökhanla aramızda olan engel sihirli bir şekilde açıldı.
Gökhan beni görünce çok fazla şaşkın ve kırgın görünüyordu.
"Kerem."
Sesi çok fazla kısık çıkıyordu.
"Bunları iyileştikten sonra konuşuruz. Hiçbir şey sorup moralini bozmak istemiyorum."
Gökhan başını salladı.
"Bugün ayın kaçı?"
"25 Ekim. Salı."
Şaşkın bir şekilde gözleri açıldı.
"25 mi? Dalga geçme."
"Ciddiyim. Neredeyse bir aydır mışıl mışıl uyuyordun prenses."
Suçlu hissediyor gibiydi. Onun bu mahcubiyeti karşısında nasıl kızgın olabilirdim ki?
Ölmeye çalışmıştı. Bunun fişini taburcu olunca keseceğim.
Elinin tersiyle göz torbamdan akmaya başlayan yaşlarımı sildi.
"Neden ağlıyorsun?"
"Ağlamıyorum. Duygulandım sadece."
"Özür dilerim."
Yüzümdeki eliyle yanağımı okşadı. Elimi elinin üzerine koydum.
"Hayır dileme. Bu yaşlar hüzün değil mutluluk gözyaşları. Sapasağlam karşımdasın sonuçta."
Kafasını belli belirsiz yukarı aşağı salladı.
"5 dakika doldu efendim."
Sesin sahibi içerideki hemşireydi.
Hastane babamındı. Bu beni de hastane sahibi yapıyordu. Şeytan diyor ki engel olmaya çalışan herkesi işten at. Fakat haklılardı. Gökhan yeni uyanmıştı ve yormamak gerekiyordu.
Gökhan'a sarıldım. Ardından yataktan kalkıp çıkışa ilerleyeceğim sırada elimi tuttu.
"Burda kalsan olmaz mı? Yalnızlıktan hoşlanmıyorum."
Hemşireye baktım. Ardından bakışlarımı Gökhan'a çevirdim.
"Daha yeni kendine geldin. Söz veriyorum bundan sonra seni asla yalnız bırakmayacağım. Biraz daha sık dişini olur mu? Şimdilik senin için dışarıda olacağım."
Gökhan'ın kolumu tutan elini tutup öptüm.
"Bir şeye ihtiyacın olursa hemen kapının önünde olacağım."
Kafasını salladı. Elini bırakıp odadan çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYLARDAN KASIM +18 (GAY)
General Fiction... Hoca elindeki orta boy tebeşiri uzanan kişiye fırlattı. Kafasına tebeşir yiyen çocuk kafasını sıradan kaldırmadan ilk bana ardından hocaya baktı. "Gökhan gönüllü olduğun için teşekkür ederim. Arkadaşımızın bu cömertliğini alkışlayalım." ...