Pencereme vuran yağmurun sesiyle uyandım. Saate baktığımda 21:46 olduğunu fark ettim. Erken uyumanın kötü yanı buydu. Bilincini şaşırıp aynı günde mi yoksa ertesi günde mi olduğunun karmaşası. Guruldayan karnıma baktıktan sonra altımda erekte olan sikimi fark ettim.
Yatağımın yanı başındaki abajuru yaktım. Bir anda aydınlık olunca gözlerim kamaştı.
"Sikeyim."
Yatağımdan kalkıp odama bağlı olan banyoma girdim. Işığı açtıktan sonra aynadan ağzı yüzü yamulmuş yansımama baktım.
Banyo kapısını arkamdan kapatıp, üzerimi indirip kirli sepetine fırlattım. Küvete sıcak suyu doldururken çıkmaya yüz tutmuş sakallarımı traşlamak için jilet aramaya başladım. Lavabonun altındaki dolapta kalan varlığından bile haberim olmayan bir permatik buldum.
"Köpüğü nereye koydum amına koyayım?"
Banyo'nun her karışını arayıp sonuç olarak boş bir köpük kabı bulunca moralim yerle bir oldu. Ayna'nın karşısına geçip köpüksüz bir şekilde traş olmaya başladım.
Yeteneksiz biri olarak, traş beceremediğim şeyler arasında ilk sıradaydı. Traş olurken -kendimi kesmemeye çalışırken- yanağımı kestim.
"Iggh. Umarım bu iz bırakmaz."
İçimde büyüyen öfkemi tutamayacak hale geldiğim için derin derin nefesler alıp veriyordum. Traştan geriye yaralı bi yüz kalmıştı. Her yeri kan olan yüzüme su çarparak temizledim.
Küvetin yarısı dolunca musluğu kapattım. Tamamen soyunduktan sonra sıcak suya ayağımı sokunca yanma hissiyle geri adım atarken yüz üstü düştüm.
Gözlerimden akan yaşlar yüzümdeki yaraları yakınca bağırarak yeri yumruklamaya başladım. Ağlama sebebim çenemdeki ve yüzümdeki yaraların acısı değil, hiçbir şeyi beceremediğim için içimde büyüyen öfkemdi.
Düştüğüm yerden kalkıp küvetin içindeki suyu soğutmak için musluğun soğuk kısmını açtım. Suyum hala sıcaktı ama yakacak kadar sıcak değildi. Musluğu kapattıktan sonra kendimi küvetin içine bıraktım.
Küvetin içindeki suyu yüzüme çarpıp göz yaşlarımdan geriye kalanları temizledim. Ardından tüm bedenimi küvetin içine bıraktım.
Gariptir ki kulaklarımdan giren suyun sesi bana her zaman güzel anılarımı hatırlatıyordu. Her şeyin güzel olduğu zamanlar, annemin bizi terk etmediği zamanlar...
___
Yağmur durmuştu. Kırmızı bulutlar yüzünden gökyüzünde bir tane bile yıldız gözükmüyordu. Giyinip mutfağa indim.
Karnım acıktığı için bir şeyler atıştırmam gerekiyordu. Mutfağa indim, dolap aşırı derecede dolu olmasına rağmen yiyecek hiçbir şey bulamadım.
"Bir isteğiniz var mıydı efendim?"
Arkamdan gelen sesle irkildim.
"Özür dilerim. Sizi korkuttum mu?"
"Sorun değil. Akşam yemeğinden geriye hiçbir şey kalmadı mı"
"Burhan bey yedikten sonra, artıkları atmamızı istedi."
Aklınca kapıda yaptıklarımın intikamını alıyordu.
"Tamam. Sen yatağına dön su içip uyuyacağım."
"Bir isteğiniz olursa haber verin efendim."
Hizmetli odasına döndüğünde dolabı açıp bir elma çıkardım. Elmamı yedikten sonra yatağıma döndüm.
Kuşların çıvıltısı ve güneşin odamı aydınlatıp gözlerime selam çakmasıyla uyandım. Sebebini bilmediğim bir mutluluk ve heyecan vardı içimde.
"Bugün güzel bir gün olacak."
Yatağımda esnerken gözüm çalar saate kaydı.
09:37.
"Hay sikeyim! okula geç kaldım!"
Hızlıca yatağımdan çıkıp üzerime okulda giyebileceğim bi şeyler aradım. Beyaz gömlek, siyah bol kot pantolon. Nakil olduğum okulda üniforma zorunluluğu yoktu. Çuval da giysem okulun sikinde olmazdı.
Kahverengi montumu üzerime atıp sırt çantamı taktım ve evden koşarak çıktım.
"Salih hadi okula geç kaldım!"
Salih'in kapıyı açmasını beklemeden arabanın kapısını açıp bindim. Salih arabaya atladıktan sonra okulun yolunu tuttuk.
10:16.
Arabadan inip kapıyı bile kapatmadan okula koştum. İlk günden geç kalmak benim gibi yeteneksiz biri için mükemmel bir hataydı.
Sınıfın kapısına vardığımda nefes nefeseydim. Dinlenmeye bile tenezzül etmeden kapıyı çalarak içeri girdim.
"... Yarım daire şeklindeki varsayımsal yaylara ise meridyen..."
"Geç kaldığım için özür dilerim."
Duvara asılı saate baktı.
"Bir dahakine dikkatli ol. Yeni nakil misin?"
"Evet hocam."
Nefes nefese halimi gören hoca acımış gibiydi.
"Bu seferlik yok yazmayacağım bir dahakine gözünün yaşına bakmam. Oturabilirsin."
"Teşekkür ederim."
Gökhan kıkırdayarak yüzüme bakıyordu. Yanına oturup çantamı indirdim.
"Bok mu var neye gülüyorsun?"
"Tipini görsen sende gülersin."
Gökhan kıkırdarken hoca bize bakıyordu.
"Gökhan uykuna kaldığın yerden devam et evladım. Dikkatimi bozma."
Bu sefer ben kıkırdarken Gökhan bozulduğunu açık açık belli ediyodu.
"Her meridyen, bir büyük çemberin yarısıdır ve tüm meridyenler aynı uzunluktadır."
Tahtaya çizdiği daire üzerinden meridyenler denen bir şeyi anlatıyordu.
"Bu kadın bana deli oluyor. Bakma böyle ters yaptığına. İşi gücü naz yapmak."
"Sana yanık olduğu bakışlarından belli zaten."
Dalga geçip sırıtırken dirseğiyle koluma vurdu. Ardından kafasını tekrar sıraya koyup her zamanki gibi dışarıyı izlemeye devam etti.
Cebimden telefonumu çıkarıp karanlık ekrandan yansımama bakınca Gökhan'ın neye güldüğünü çok iyi anladım. Saçlarımın bi kısmı havaya kalkmıştı. Ne kadar yatırmaya çalışırsam çalışayım inmiyordu.
"Gerçekten de çok güzel bir gün geçiriyorum."
"Bir şey mi dedin?"
Gökhana işaret parmağımla saçımı gösterdim.
"Mükemmel bir gün geçiriyorum."
Gülümsedi.
"Tenefüste hallederiz."
Kafasını sıradan kaldırmadan beni izliyordu. Bu tipimle hocanın dikkatini bozmamak adına bende sıraya yattım. Gökhanla bakışıyorduk. Hiçbir şey demeden birbirimizi izliyorduk.
Hala hızlı hızlı nefes alıp veriyordum. Emin olduğum bir şey varsa o da hızlı nefes alma sebebimin koştuğum için olmadığı gerçeğiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYLARDAN KASIM +18 (GAY)
General Fiction... Hoca elindeki orta boy tebeşiri uzanan kişiye fırlattı. Kafasına tebeşir yiyen çocuk kafasını sıradan kaldırmadan ilk bana ardından hocaya baktı. "Gökhan gönüllü olduğun için teşekkür ederim. Arkadaşımızın bu cömertliğini alkışlayalım." ...