Bölüm 11

254 46 23
                                    

Noluyo beyz bir aktifsin başımıza taş falan mı yağacak

İyi okumalarr

.˚ *꒰ঌ✦໒꒱ * ˚.

Karanlık

Saf bir karanlık hakimdi alfanın bulunduğu yerde gözleriyle etrafa bakıyordu lakin tek bir ışık yoktu, hiçbir şey görünmüyordu. Kalbi göğsüne art arda yumruklarını indiriyor ve yüreği ağzında atıyordu sanki.

"Alfa, hiçbir şey göremiyorum sen görebiliyor musun?"

"Sadece karanlık."

Kollarını iki yana açıp el yordamıyla bir şeylere dokunmaya çalışarak, ağır ağır yürüyordu. Derken tenine değen sert doku ile duraksadı. Nefesleri hızlanırken tekrardan dokundu. "K-kaya mı?" Parmaklarını yukarı kaldırdığında sürtünmenin etkisi ile koluna bazı taş parçaları düştü.

Gözleri şokla açılırken başını yukarı kaldırdı. Gözleri karanlığa alışmıştı lakin hâlâ karanlıktı. Ayağını yere sürttü, çıkan toprak sesi ile artık emin olmuştu. Hiç şüphesiz Alfa, bir mağaradaydı.

"Mağara... Lakin nasıl geldim ben buraya? Biraz evvel dinlenmek için yatakta yatıyordum." Kendi kendine konuşarak aynı ağır adımlarla yürümeye devam etti. "Alfa, nasıl geldiğimizi biliyor musun?"

"Chan, bu gerçek olmayabilir." Alfa da bariz bir şekilde korkmuştu hayır, mağaradan değil şu an olan şeyden dolayı korkmuştu. "Nasıl yani?" diye sordu Chan duraksadığında.

"Şöyle ki bu mühür yüzünden oluyor olabilir, bir çeşit düş gibi."

"Lakin canım acımıyor veyahut boğuluyor gibi hissetmiyorum."

"Bilmiyorum, yürümeye devam et belki bir çıkış yolu buluruz."

Chan, başını sallamış ve yürümeye devam etmişti. Dakikalar dakikaları kovalamış ve nihayet bir ışık görmüştü. Küçücük bir ışık hüzmesiydi bu lakin alfayı oldukça sevindirmişti. "Işık!"

Hızla adımlarla ışığa yürürken daha hızlı ulaşmak için koşmaya başladı. Koştu, koştu... O koştukça ışık daha da geriye gidiyordu sanki sonra aniden yüksek bir ses duydu. Çığlıktan hallice bir sesti bu.

Kaşları çatılırken adımları daha da hızlandı bu sesi tanıyordu hem de çok yakından tanıyordu. Nefesleri giderek düzensizleşirken başı dönmüş ve serçe yere kapaklanmıştı. "Ah, bacağım!"

Dizleri yerdeki taşlara çarptığından dolayı canı epey yanmıştı lakin yeniden duyduğu çığlık sesi toparlanmasına sebebiyet verdi. Başı dertteydi, ne olursa olsun hemen gitmeliydi.

Zar zor da olsa toparlandı ve yeniden koşmaya başladı bu kez adımları daha seyrekti. Önüne kocaman, gri renkli, taştan, üzerinde şekiller olan bir kapı çıktığında duraksadı. "Bu... ne... Ç-çığlık... Kapının ardından geliyor..." Nefesleri biraz da olsa düzene girene kadar bekleyip büyük kapıyı itti.

Kapı gürültülü bir şekilde açılarak sertçe arkasındaki kayalara vurdu. Yukarıdan üzerine düşen taş parçalarını umursamadan içeri girdi. Işık en tepeden süzülüyordu sanki bir sahnede bir sanatçı varmış da onu aydınlatıyormuş gibi tek noktadaydı.

Lakin ne sanatçı vardı orada ne de başka birisi. Oraya yaklaştıkça görüşü netleşiyordu. Netleştikçe ise gözleri dolup dolup taşıyordu.

"Chan..." Sırtından giren mızrak yüzünden yere doğru çakılmış kanlar içinde yatan beden, Chan'ın Kaiyo da bıraktığı ve şu dünyada en çok sevdiği kişi olan abisinden başka kimse değildi. Ağzından bir hıçkırık kaçarken yavaşça yanına çöktü.

Play with fire ChanchangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin