Bölüm 22

243 49 51
                                    

Artık asıl olaylara girmek istiyorum ya biraz daha uzarsa fic 40a kadar gidecek amk

Dojō Japonca toprak demektir.

Bu bölümde ve sonraki bölümlerde changbinimin ne kadar zeki olduğunu göreceksiniz hehee

İyi okumalar dilerim


꒰ა ♡ ໒꒱


Changbin, adamın yakasını sertçe kavradıktan sonra bir paçavra atıyormuş gibi adamı odanın içine resmen fırlattı. Adam korku dolu harelerini onun üzerinde gezdirirken kapıyı sertçe kapattı. Kapatmadan önce ise kapının önünde bekleyen askerlere dönüp konuştu.

"Kimseyi içeri almayın babamı bile."

"Lakin prensim kralı nasıl tuta-"

"Dediğimi yapmazsan kellenin nasıl gözcü kalesinde sallandığını gökyüzünden izlersin." Sert sesi ve acımasız cümleleri askerin geri adım atmasına sebebiyet vermişti. Böyle bir şey elbette yapmazdı onun da emir kulu olduğunu biliyordu lakin şu an olduğundan daha sert görünmeliydi.

Kapı gür bir sesle kapandığında keskin bakışlarıno yerde ona korkuyla bakan adama yöneltti. "Sen mi konuşursun yoksa ben bizzat kendim mi konuşturayım seni?"

"B.ben an.anlatacağım bu yüzden bura.buradayım p.prensim."

"Alâ seni dinlerim o vakit."

"Bunu söylemekten her ne kadar çekinsem de ben toprak hanedanlığının elçisiyim. Halkımızdan ve krallığımızdan haz etmediğinizi de bilirim. Lakin bazı sebelerden ötürü bunu söylemeyi kendime vazife bildim. Bunun sonucunda ölecek bile olsam mühim değil. Bilmelisiniz, prens Bang da bilmeli." Eşinin adını duyduğu zaman sorgular gibi bakmaya başladı.

"Eşiniz olduğunu bilirim, haddimi de bilirim prensim benimki yalnızca hayranlıktır. Bunları size söylüyorum ki niyetimin kötü olmadığını anlayın." Changbinin tek kaşı havaya kalkarken yere doğru çöktü ve adamın, kahverengi, salaş gömleğinin yakasını tutup kendine çekti. "Ne hayranlığından söz edersin sen?"

"Prens Chana olan hayranlı-" Tutuşu daha da sertleşirken üzerindeki kumaş adeta boğazına baskı yapıyoru. "Ne hayranlığı piç kurusu!"

"N.niyetim kötü değil... Lütfen müsaade edin... Sö.söyleyeyim..."

Söylediklerini umursamamış yakasını bırakmamıştı. Alfasına karşı kurulan cümleler kanına dokunmuştu adeta. Eğer o an kontrol deltada olsaydı boğazını parçalara ayırırdı. Adam da bunu gayet iyi biliyordu lakin söylemeliydi her şeyi tüm çıplaklığıyla.

"Sadede gel. Kısa tut zira ben sabırsız bir adamım." Adamı iterek yakasını bıraktı. Adam ellerinden destek alarak dengesini sağlasa da ölümüne öksürüyordu.

"Öhöh! Öhöhöh!"

"Sana sadede gel dedim!" Gür sesi büyük odanın duvarlarına vurarak yankıladığında toprak hanedanlığının elçisi, bir çok yerde söz edilen o büyük öfkeyi birinci elden görmüş hatta hissetmişti. "Üç gün evvel kralımızın bize verdiği hediyeleri alıp yola çıktık. Yolculuk bir gün sürdü ve yolculuğumuz Kaiyo'ya idi. Vardığımız vakit bizi hoş bir şekilde karşıladılar. Her şey güzeldi prens Bang'ın mühürlendiğini de orada duydum. Neyse zaman aktı geçti ve ben öğrendim ki gönderilen şaraplar ve tatlılarda zehir vardı."

"Ne zehri? Üzerindekiler gibi mi?" Changbin yalan söylediğini sezmiş gibi parmağının ucunda bir ateş oluşturup yüzüne yaklaştırdı. "Tek bir yalanını daha yakalarsam seni gerçek anlamda yakarım elçi."

Adam yutkunduktan sonra başını salladı. "Pekâlâ, Şaraplara ve tatlılara zehir döktük. Lakin oradan ayrılmadan evvel ben bu planı bozdum. Bu yüzden öldürülmem yakındır prensim."

Play with fire ChanchangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin