Bölüm 31

88 24 13
                                    

Beyz bu ne aktiflik ya gözlerim doldu pek içime sinmiyor bu arada ya bu fici seviyorum ve batırmak istemiyorum umarım iyidir

Hehehehee woosan hehehehee

İyi okumalar

꒰ა ♡ ໒꒱

Ordunun Dojō krallığının kapılarından girmesinin ve savaşın başlamasının üzerinden yaklaşık bir saat geçmişti. Kısa süre olmuş olmasına rağmen her yerde cesetler, kopuk uzuvlar ve kan vardı. Kimse kimseye acımıyor herkes var gücüyle savaşıyordu.

Eğer bu halka ne oldu diye sual edecek olursanız changbin halkın olduğu kısımdan değil direkt olarak hanedanlığının olduğu kapıdan girmişti. Halkla bir derdi yoktu onun derdi, onu öksüz bırakan krallıklaydı. Tek bir isteği vardı henüz küçük bir çocukken hayatlarını mahveden Dojō kralını öldürmek.

"Changbin sen önden saraya gir burayı biz hallederiz!"

"Hep beraber halledeceğiz." Minho'yu reddedip elindeki büyük kılıcı ona doğru koşan askere doğru savurdu. Kılıç öyle keskindi ki saniyeler içinde askerin başını gövdesinden ayırmıştı. Gövdeden ayrılan kafa yeri boyladığında bedeni de hemen ardından ona eşlik etmişti.

"Askerler prensi koruyun! Geçmelerine müsaade etmeyin!" Atının üstünde bağıran adama sırıtarak baktı ve gerdiği yayı ile tam alnının ortasına nişan aldı teppei. "Kapat çeneni." Hızla çıkan ok askerin alnının açıkta kalan kısmına hedef tahtasına saplanır gibi saplandı. "Tam on ikiden! Minho hyung dönünce ödülümü isterim bununla beraber yirmi kişi oldu."

"Otuz dedik oyunbozanlık yapma."

"Değil otuz kırk bile yaparım!" Bilmiş bilmiş konuşan askerine sinirle döndü changbin. "Savaştayız dikkatinizi verin!" diye uyardı.

"Emredersiniz!"

Changbin ordusuyla birlikte zorlanmadan devam ederken chanın cephesinde olaylar biraz daha farklı işliyordu. Parlak gökyüzünün altında nehrin üstünde duran buz kütlelerinin üzerinde duruyorlardı. Her gelen askeri aşağıda oluşturdukları girdaba çekerek boğulmalarını sağlayarak, saf dışı bırakıyorlardı.

Her şey iyi ilerliyordu ta ki okçulardan oluşan bir ordu gelene kadar. Uzak menzilli oldukları için onları tuzağa çekemiyorlardı üstelik askerler alevli ok kullanıyordu. Takdir edersiniz ki buz kütleleri alevlere zor dayanıyordu.

"Dayanın!"

"Prensim bize bir şey olmaz siz dikkat edin!"

Karşıdan gelen bir ok omzuna saplandığında acıyla inledi chan. Dikkatli olması söylendikten sonra bunu yaşaması da absürttü. Zırhının içine giydiği beyaz hanbokunun kol kısmı kırmızıya boyanmıştı. "Prensim!"

"Mühim değil dikkatinizi dağıtmayın!" Kolunu tutmayı bırakıp, elini salladı askerlerine doğru.

"Prens kang'ı ne pahasına olursa olsun koruyun indirin şu piçleri!"

Wooyoung, nehirden aldığı suyu dondurarak sarkıt haline getirdikten sonra az evvel prenslerine piç diyen adama doğru fırlattı. "Bu ne cürret!"

"Prensim, bazılarımız aşağı inip savaşın burada durmak tehlikeli, izin verin sizi koruyalım."

Düşündü chan şu an askerleri kendisinden daha önemliydi, bu yüzden saniyeler içinde yaptığı planla öne doğru atıldı. "Chan!" Wooyoung, onun düştüğünü sandığından dolayı paniklerken chan dengesini sağlayıp belindeki kılıcı hızla çekti.

"Yongji, koruyun bizi!" Wooyoung da peşinden atlayıp kılıcını çektiğinde kendine doğru gelen oku durduramamıştı ve chanın yeniden aynı noktadan yaralanmasına sebep olmuştu. Zira chan önüne geçip vurulmasını engellemişti. "Chan!"

Play with fire ChanchangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin