Bölüm 26

241 40 25
                                    

Rüyamda marketten dönerken bir adamın kız kaçırdığını görüyordum sonra kızı kurtarmak için peşlerine takılıp üç dört adamı fena dövüyordum sonra küçüm bir kız gelip annem seni öldürecek diyordu

Kız nerede diye soruyordum velette bir kutu gösteriyordu sonra kutuyu açıyorum işte bir bakıyorum kutuya kesik el, kol, bacak falan sonra kutuyu fırlatıp uyandım.

Neyse sonuç bir şeyler başaracakmışım para falan gelecekmiş sanırım bir de içimde bir şeylerle boğuşuyormuşum (kesinlikle izlediğim animenin etkisi)

Neyse bölüme geçinn

İyi okumalar

꒰ა ♡ ໒꒱



"Changbin, kesinlikle bunu bilmeyecek. Tek söz edersen fena olur." dedi Minho rapor vermek için onunla gelen askere bakarak. Genç asker hızlıca başını salladı. "Komutanım, saatlerdir aynı telkinde bulunursunuz. Söylemeyeceğim merak etmeyin."

"İyi o vakit raporumuzu verip gidelim."

"Emredersiniz."

"Bak, sakın söyleme."

"Emredersiniz." Zibilyonuncu itaat kelimesini söylerken artık bıkmaya başlamıştı. Söyleyemeyeceğim demişti ya işte ne diye hâlâ böyle yapardı anlamazdı doğrusu. Lakin içindeki şeytan neden söylememeleri gerektiğini merak ediyordu bu yüzden Prens Seo'ya söylemek istiyordu. Lakin komutan Lee oldukça korkunç biriydi. Şeytana uyamazdı.

"Müsait misiniz?" Eşi ile bahçedeki çiçeklerle ilgilenen veliaht prenslerinin yanına geldikleri vakit düşünmeyi bırakıp tüm odağını Changbine çevirdi.

"Rapor mu vereceksiniz?"

"Evet efendim."

Minho ondan önce konuşan askere sert bir bakış attıktan sonra başını salladı. "Verin," dedikten sonra dikkatini çeken yere yani Minhonun boş kılıç kınına baktı. Ardından konuşmaya devam etti. "de... Minho, kılıcın nerede senin?"

"Ne kılıcı?"

Genç asker, Changbinin fark edeceğini bile düşünmüyordu bu yüzden şaşırmıştı lakin şaşırdığı bir şey daha vardı o da bastığı yeri titreten, kılıç ustalarının arasında en iyisi olan komutanlarının Prens Seo karşısında ecel teri dökmesiydi.

"Ne kılıcı ne demek yahu? Savaş kılıcından bahsederim nerede?"

"Ha o. Odada."

"Odada?"

"Hmhm odada."

"Lan delirtme beni kılıcın neden odada? Komutan değil misin sen? Minho, evelemeden gevelemeden söyle kılıcın nerede?" diye sordu bir genç askere bir de Minhoya bakıyordu. Minho omuz silkip rahat bir tavırla konuştu. "Belim ağrıyor sabahtan beri o yüzden odada duruyor sandıkta."

Changbin, gözlerini kısıp sorgular şekilde bakmaya devam ederken askere döndü. "Sen söyle. Komutan Lee'nin kılıcı nerede?" Minhoya tezat olarak stresten ölecek olan genç asker bir çırpıda bülbül gibi şakıdığında Minho şok içinde ona baktı.

"Komutan Lee kılıcını kaybetti!"

Daha biraz evvel susacağım demişti öyle değil mi? Canına susamış askere döndü ağır çekimde. Gözleri biraz açılmış, ürkütücü bir gülümseme ile askere bakıyordu. O an oldukça korkutucuydu çehresi. "Bre amına koyayım daha az evvel söz verdin bana! Susacağım dedin sana mı kaldı ulan!"

Changbin, sinirden köpüren arkadaşına bir süre daha baktıktan sonra daha fazla tutamadığı kahkahasını serbest bıraktı.

"Lakin komuta-"

Play with fire ChanchangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin