Bu bölümün minsungunu yedim midemdeler artık
İyi okumalar
.˚ *꒰ঌ✦໒꒱ * ˚.
Odada bulunan herkes birbirine şaşkınlıkla bakarken Jisung Chanın dizlerinin önünde yere çöktü. "Bu mühür iki yüz sene önce toprak hanedanlığı tarafından kızıl göz adı verilen bir büyücü klanını yok etmek için yapıldı. Sandığının aksine bu mühür sadece geleceği göstermiyor. Nasıl kullanacağını bilirsen güçlü bir silah da olur. Yalnız onu kullanan her kimse ölmeye mahkumdur, kullanıcı aldığı gücün bedelini canıyla öder."
"Yani kullanmak mümkün değildir mi dersin?" Chanın sual ettiği soru mavi saçlıyı öyle sinirlendirmişti ki ellerini yakasına sarıp sarstı onu bir kaç kez. "Ben sana ne derim, sen ne yapmayı düşünürsün! Geberip gidersin derim beni işitmez mi kulakların!"
Komutan hızlı adımlarla yanlarına gelip prensin yakasına vatoz misali yapışmış olan omegayı, belinden kavrayıp sertçe kendine doğru çekti. İnce beli kolunun arasında kaybolurken çırpındı biraz. "Bırak beni!"
"Haddini aşma, Han Jisung."
Onu sıkıca tutan komutana dönerek ona çemkirdi bu kez. Eski anılarını hatırladıkça öfkesi daha da katlanıyordu. "Bırak derim! Onun da sonu aynı olacak saçma sapan bir şey için geberip gitsin mi istersiniz!"
Chan, mor gözlerini sıkıca kapatıp açtıktan sonra bu kez o sesini yükseltmişti. Omeganın umursamaz sözleri kanına dokunuyordu. "Halkı korumak istemenin nesi yanlış! Halkı ve ailelerimizi korumak istiyorum sadece!" dedi oturduğu yerden kalkıp omeganın önünde dururken.
Jisung Chan'ın eskiyi hatırlatan sözleri ve tazelenen anıları yüzünden omuzlarını düşürerek başını eğdi. "Hiçbir şey değişmeyecek, kimseyi koruyamazsın öyle olsaydı biz..." Küçük ellerini komutanın koluna koyup sıktı. Ağlamamak için kendince bir savaş veriyordu. "O vakit biz korurduk. Kaybetmeye mahkum bir topluluk ne olursa olsun kaybeder..." Kendini daha fazla tutamayıp dudaklarından bir hıçkırık kaçtığı vakit Minho başını omzuna yatırıp kolayca kucağına aldı mavi saçlı omegayı. "Müsaadenizle." dedikten sonra hızlı adımlarla bahçeye çıktı.
"Chan-"
"Anlamıyorum..." dedikten sonra Changbinin yanına geri oturdu. "Neden sadece denileni yapmıyor?"
"Chan, kızıl gözü bilirsin değil mi?" Başını salladı sadece bunun üzerine Changbin konuşmaya devam etti. "O Jisungun klanı, Jisungun gözleri önünde yok edildi. Sana bu kadar tepki vermesinin sebebi de budur, bu şekilde onları koruyamayacağını düşünüyor ki haklı da." Elini uzatıp alfanın elini yavaşça kavradı. "Yapmak istediğin şey çok güzel, gerçekten kocaman bir yüreğin var ama o haklı bunu böyle yapamazsın. Bir yolu varsa bile izin vermiyorum."
"Ne?"
"Eşimi göz göre göre ölüme yollamam Chan, bunu benden isteme." İkilinin gözleri buluşurken Chanın gözleri ağır ağır doldu. Hem tılsımı kullanamadığı için hem de Changbin onu gerçekten düşündüğü için ağlıyordu. Gözyaşları birer birer düşerek çehresini ıslatıyordu. Çenesinde toplanan damlalar ikilinin elinin üzerine düşüyordu.
"Belki bir çaresi vardır."
"Jisung, sonunun ölüm olacağını söyledi."
"Ya varsa?"
"İhtimalleri bırak artık küçük prens lakin illa bir ihtimal istiyorsan ben de vereyim sana. Ya bu tılsımı kullanmış olmana rağmen halkını koruyamazsan? Kurtaramadan ölürsen?"
Delta haklıydı. Bu ihtimal de her zaman olacaktı lakin olacakları önden bilmek her şeye rağmen oldukça iyiydi tabii ucunda ölüm olmasaydı. Ona kalsa o canını vermeye de razıydı lakin çok bencilce bir karar olurdu bu. Hem onu sevenler için hem de içindeki kurdu için. Kurdu yaşamayı, Chanın mor gözlerinin altından dünyayı izlemeyi çok seviyordu bunu onun elinden almaya hakkı yoktu. Lakin bu hayat sadece onun olsaydı hiç düşünmeden tılsımı kullanırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Play with fire Chanchang
FanfictionKaen ve Kaiyō imparatorluğu, aralarındaki bitmek bilmeyen savaşları bitirip, barışı getirmek için iki aile için de çok önemli olan veliaht prenslerini mühürler. Delta Changbin x Alfa Chan 19.07.2023𓇢𓆸 ©Tüm hakları saklıdır.