VII.Bölüm ♣

293 51 48
                                    

♣ ♣ ♣

Kum sarısı saçlarını kısacık kestirmişti. Koyu ela rengi gözleri ve sarı kirpikleriyle, tipik bir İngiliz erkeğine benziyordu. Biraz kiloluydu ve boyu uzundu. Yinede bir zamanlar eski erkek arkadaşım olduğu ve onunla sevişmek, cennetteki her bir bahçeyi, uzun bir süre dolaşmaya çıkmak gibi hissettirdiği için Henry'i seviyordum.

Onunla bir barda tanışmıştık. Klasik, her aşk hikâyesinin başladığı, tek gecelik ilişkiden sonra iki tarafın birbirinden hoşlanması ile gelişen, devasa bir aşk hikâyesi değildi. Bir barda tanışmıştık çünkü Henry, önünü göremeyecek kadar sarhoş olduğunda, üzerime kustuğu için onu azarlamayacak olan yeryüzündeki tek kadın bendim.

En azından Henry, o geceyi hatırladıkça böyle söylüyordu.

Ona evine kadar eşlik etmiş ve uyuyana kadar başında beklemiştim. Bir bebek gibi sürekli mızmızlanıyor ve hayatının zorluklarından şikâyet ediyordu. Sol yüzük parmağımda duran tektaşı saklamıştım. Kendi yarattığım dünyada, yüzük yoktu. Ben bekar ve hür bir kadındım. Saçlarımı savurarak geziyor ve kime aşıksam, onunla sevişiyordum.

Henry, seçimlerimin arasında en harika olanıydı. Onunla birlikte yediğim yemek, içtiğim şarapların ve her seferinde bana yenilmesini göz ardı etmeksizin oynadığımız kart oyunlarının haddi hesabı yoktu. Evli olduğumu öğrendiği gece benden ayrılmasına ses çıkartma sebebim, haksızken haklı duruma yükselme gibi bir çaba değildi. Beni en yakın kız arkadaşımla aldatmıştı ve bu, durumu eşitlemezdi.

Henry, aksini düşündüğünü söylediği akşamüzerinden beri onu sevmiyordum. Seks için bir araya geldiğimiz doğruydu. Yinede aramızda bundan fazlası yoktu ve olamazdı da. Henry, benim çemberimin dışındaki hayatımı; uzaktan bile olsa görmüştü ve kaçak yabancı misafirlerden hiç hoşlanmayan Mavi gözlü dev, onu fark etseydi... Muhtemelen öldürebilirdi.

Birbirimizin her kötü anında yanında olacağımıza dair sözleşip, ayrılmıştık fakat bu, ilişkimizi hiç sekteye uğratmadı. Her ne kadar Daphne, "Alkollüydüm, hatırlamıyorum." naraları altında eski erkek arkadaşım Henry ile sevişiyor olsa da... Bunu göz ardı ediyordum fakat bu sabah, Milano'da, onu kapımın dairesinde görmeyi beklemiyordum.

Yinede benim için gelmediği belliydi.

"Günaydın." dedi coşkuyla. Ardından cümlesini zoraki tamamladı. "Ariel."

"Sana da." dedim ve kapıyı suratına çarpmamak için olası bir çaba sarf ettim. Yinede o bir zamanlar sevdiğim ve üzerime kusmasına rağmen, sesimi çıkartmayacak kadar aşık olduğum adamdı.

Arkamı döndüm ve şaşkın gözlerle kapıyı seyreden Daphne'ye göz gezdirdim. Neden bu kadar şaşırmış gibi davranıyordu? Ben yokken Henry'nin burada olduğunu biliyordum. Bu ilk değildi ve son da olmayacaktı. Ne Henry'nin sikini bağlayabilirdim, ne de Daphne'yi bu adamdan vazgeçirebilirdim...

"Bana tokat atmadın, bu iyiye mi işaret?" dedi Henry.

"Sayılır." diye yanıtladım.

"Bana hâlâ kızgın olamazsın, Sevgilim. Biliyorsun, senin için pahalı Swarovski taşlı kolyeyi bulabilmek için Amerika'ya uçmak zorunda kaldım."

"Ne kadar da yaratıcı bir bahane." dedim ve omuz silktim. "Bu kadar süredir, uçuşta mıydın?"

"Aslında, sayılır. Daha bu sabah geldim." Elinde tuttuğu lacivert, kadife kutuyu bana doğru uzattı. "Bu senin içindi. Umarım uzun uğraşlarıma değer ve bunu beğenirsin."

Kutuyu açma gereği duymadan avucuma aldım ve odanın bir köşesine fırlattım. Henry'nin üzerinde, acı kahve renginde bir gömlek ve krem rengi pantolonu vardı. Boynunda asılı duran hippi, tüylü kolyesi de onu az önce bir kızıldereli kabilesinden çıkmış kadar tuhaf gösteriyordu.

RUS BEBEĞİ. +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin