♣ ♣ ♣
Kapının eşiğinde bekliyordum.
Üzerimde muz desenli sarı ve çikolata rengi karışımı pijama takımım vardı.
Babam, geçen ay maaşını aldığında benim için güzel bir hediyesi olduğunu söylemişti. Kırmızı yaldızları olan poşeti açtığımda, karşımda bu pijama takımıyla karşılaşmıştım. En sevdiğim renklerin karışımdan, güzel bir pijamaydı ve neredeyse üzerimden hiç çıkartmamaya yeminliymiş gibi sürekli giyiniyordum.
Ta ki annem, pasaklı bir kız olduğumu ve kötü ruhların beni kaçırmak için gece yarısı geleceğine dair beni korkutana kadar... Yıkanması için üzerimden hemen çıkartmış ve yıkanır yıkanmaz, yeniden giyinmiştim.
Babam, Abby'e de mor ve kahverengi olanını aldı ama Abby hiç giyinmedi. Birkaç hafta sonra onun da bana kalacağını, Abby'nin bunu hiç giyinemeyeceğini bilmiyordum. Eğer bilseydim, muhtemelen çocukluk heyecanıyla havalara zıplar, iki adet farklı pijama takımım olduğu için sevinirdim.
Gözlerimi kapattım ve açtım. Abby'nin öldürmeden önce, bahçedeki yeşil ve pembe çiçeklerin arasından, bana doğru koşan tavşanım Sugar'ın geldiği yöne doğru gözlerimi çevirdim fakat Sugar yoktu. Çünkü Abby, onu öldürmüştü.
Öldürüldüğünü anladığım gün ki kadar gözlerimde buğulu bir ifade vardı ve saçlarım, omuzlarımdan aşağıya doğru dökülüyordu. Dün akşam annem bana banyo yaptırmıştı ve sabah uyandığımda; bir daha geri dönmeyeceğini, kız kardeşim Abby'i de yanına aldığını söyleyen bir not bırakmıştı.
Açık olan pencereden dışarı çıktıklarını ve bir gün geri geleceklerini düşünsem de gerçek bundan farklıydı. Kız kardeşim Abby'nin yatağı düzenli değildi. Muhtemelen gece yarısı annem onu apar topar uyandırmış ve üzerini giydirip, yanına almıştı.
Peki beni neden bırakmıştı?
Babam ile birlikte kapının eşiğinde durmuş boşluğu seyrederken, aklımda yalnızca iki düşünce vardı.
Yanına, yalnızca kız kardeşim Abby'i alıp gittiği için mi üzgündüm?
Yoksa annem bizi terk ettiği için mi?
Babam, kapıyı kapatmam gerektiğini ve üşüyeceğimi söylediğinde, Martın yedisiydi ve hava gerçekten soğuktu. Yinede annem, her sabah yaptığı gibi çoraplarımı ayağıma geçirir diye hiç giyinmemiştim. Çıplak ayaklarla verandanın kapısında dikiliyor ve birazdan Abby ile birlikte döneceklerine inandığım annemi bekliyordum.
Fakat annem, hiç dönmedi.
"Artık içeri girmelisin, Ariel."
"Annemi bekliyorum."
Babamın, sesindeki yorgunluk içimdeki bazı duyguları paramparça etti.
"Sanırım annen bir süre gelmeyecek."
"O halde kız kardeşim Abby'i bekliyorum."
"Abby de gelmeyecek."
"Neden baba?" omzumun gerisinden babama baktım. Şimdi olsaydım, bu soruyu ona asla sormazdım. İnsan, bir başka insana; neden terk edildiğini bu kadar pervasızca sorar mıydı?
"Onlara ne yaptık ki... Neden gittiler?"
♣ ♣ ♣
"Yemek vakti!"
Önümdeki ağır ve paslanmış demir parlaklıklar sola doğru gürültülü bir şekilde kaydırıldı. Bu, kilitlerin açıldığı ve kaçabileceğim anlamına gelirdi fakat izbandut gibi kapı girişinde dikilen gardiyan, düşüncemi hayata geçiremeyeceğimi bana fısıldar gibiydi. Sokuk herif.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUS BEBEĞİ. +18
Mystère / Thriller+18 içerik! Sekiz yaşında, Slepaya Noch (Rusya'daki hayali suç örgütü) tarafından zorla alıkoyulan ve bünyesinde taciz edilerek büyütülen bir kadın; Ariel Sytnikova. Yirmi dördüncü yaş gününde, İtalya polisi tarafından gözaltına alınması ile başlaya...