♣ ♣ ♣
Okyanus mavisi gözlerle karşılaştım.
İtiraf etmeliyim ki beklediğim bir manzara değildi. En azından geleceğim, uçsuz bucaksız ve nereye gittiği belli olmayan, kırık bir teknenin içine bırakılıp, okyanusun derinliklerine gönderildiği andan beri, onu bir daha görmeyi beklemiyordum.
Ya da -onun deyimiyle- beni rehin aldığı akşamüzerinden beri birlikte kaldığımız dağ evinden ayrılırken, bir daha gelmeyeceğini yalnızca kendisinin bildiği ve benimle birlikte evi terk ettiği günden beri, beklemiyordum.
Aradan hayli bir zaman geçmişti ve buradaydı. Hem de gerçek olamayacak kadar net bir biçimde, buradaydı. Dudaklarımın kuruduğunu hissettim. Böyle hissetmeyeli uzun bir zaman olmuştu. Bilincim gidip geldi ve bir Mariana çukurunun tam dibine hapsedilmiş gibi hissettim.
Kayıp Atlantis'in varlığını sorgulamak için gezindiğim okyanusun derinliklerinde, Mariana çukurunda bulunan bir canavar beni yakalamış ve aşağıya çekmiş gibiydi.
Ya da ben onun cazibesine ve eşsizliğine kapılarak, kendimi; Mariana çukuru derinliğindeki bu okyanus mavisi gözlere hapsetmiştim.
Bana bakıyordu, Kırgın ve Öfkeli.
Ya da sadece, Sessiz ve yorgun.
Belki de Telaşsız ve bitkin.
Hangi seçeneğin, onun için uygun olduğunu bilmiyordum.
Nasıl hissettiğimi veya hissetmem gerektiğini de öyle.
Tek bildiğim, bu anın; fırçasından yanlışlıkla damlayan bir mürekkebin bütün tabloyu mahvetmesi ve ressamın, sakinliğini koruyamayıp kendini fırça darbeleriyle öldürmesiyle sonuçlanan, hüsran bir cinayetin seremonisi olduğuydu.
Hayal kırıklığının, yeryüzündeki imgelenişi...
O ressamı anlıyordum çünkü şimdi onunla aynı hisleri paylaşıyordum.
Çünkü şimdi özgürlüğüme bir adım kala okyanusun derinliklerinde boğulmaya hazırken,
Okyanus mavisi gözlere, buz mavisinin bulaştığını fark ediyordum.
Her şey yerini gerçekliğe bırakıyordu... Olmaması gerektiği kadar gerçekliğe...
Hiçbir zaman karşımda okyanus mavisi gözler olmamıştı. Beynimin bana acıdığı için yarattığı halüsinasyonun peşine takılmış ve buz mavisi gözleri, okyanus mavisi sanmıştım.
Buz mavisi gözler, gözlerimin üzerindeydi ve beni asla çıkamayacağım bir kapanın içine hapsetmiş gibi bakıyordu. İki mavi arasındaki derin uçurumun ne hissettirdiğini o zaman öğrenmiştim.
Karşımdaki kişi, Svarog Rush'tan başkası değildi.
Gözlerimi onun gözlerine dikmeden önce odanın etrafında gezdirdim. Burası suit bir otel odası değildi ve karşımda bir ayna yoktu. Beni, karşısına geçip izleyerek saatlerce beceremeyecekti ya da bir eşyaymışım gibi oradan oraya sürükleyemeyecekti. Yerinden kalkıp bana dokunamazdı ve tüm bunları yapabilmek için yeteri kadar özgür değildi.
Neyse ki şanslıydım. Aksi bir durum vuku bulmamalıydı. Buradan ya benim ya da onun çıkması gerekiyordu.
Gözlerindeki ifade donuklaştı ve sakallı suratındaki kasları gerildi.
"Başkasını mı bekliyordun?"
Sorunun cevabı belliydi.
Elbette başkasını bekliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUS BEBEĞİ. +18
Mystery / Thriller+18 içerik! Sekiz yaşında, Slepaya Noch (Rusya'daki hayali suç örgütü) tarafından zorla alıkoyulan ve bünyesinde taciz edilerek büyütülen bir kadın; Ariel Sytnikova. Yirmi dördüncü yaş gününde, İtalya polisi tarafından gözaltına alınması ile başlaya...