Bu yolculuk sırasında ilk kez bilincim yerindeydi.
Geçen sefer uyuşturulmuştum ve üşümüştüm...
Otoyol boyunca ne olduğunu merak etsem de, yağmur hızını gitgide arttırdığından görüş mesafesi düşüktü.
Evimin yolu olmasını umduğum yolda ilerlerken, otoyola kalın sis çöktü.
Hiçbir şey göremedim ve Jack'in de nasıl görebildiğini bilmiyorum.
Jack'in dikkatini dağıtmanın tehlikeli olacağından korkarak sessiz kaldım.
Ailemi kaybettiğimden beri, sert havalarda araba kullanmak beni hep tedirgin ederdi.
Ken'in de beni kaybetmesini istemiyorum.
Yağmur ön camı dövüyordu. Yanımızdan vızıldayarak geçen arabaların şekillerini anlamaya çalıştım ama tek görebildiğim, yol boyunca yanıp sönen bulanık kırmızı ve beyaz ışıklardı.
Jack de sessizdi; ta ki dönüş sinyalini verip, zar zor görünen Super 8 Motel'in dışındaki otoparka yanaşana kadar.
"Umarım sakıncası yoktur." dedi Jack. Sesi derin ve yanlışıydı. "Bu havada hiçbir şey göremiyorum."
Rahatladım. Bu tehlikeli koşullarda sürmeye devam etmeyecektik. Ayrıca, eve varmadan önce Jack'le bir gece geçirme fikrini sevdim.
Eve döndükten sonra ne olacağını kim bilebilir?
Aramızdaki şeylerin değiştiğini düşünmek kalbimi hızlandırdı. Jack'e daha yeni güvenmeye başlamıştım ki "kalp" kapımıza dayandı ve her şeyi rotasından tekrar çıkardı.
"Tabii ki hayır," derken, son birkaç saat içinde konuşmadığım için sesim karga çıktı.
Kırmızı ve sarı motel tabelası titreyerek rahatsız bir iç mekan vaat ediyordu.
Jack ve ben, sağanak yağışın altına girmeden önce, arabada başımızı örtecek bir şeyler bulmak için bir süreliğine telaşlandık.
Jack çantayı almak için arabanın etrafında dolanırken, kafamda eski bir dergi tutarak, saklanmak için acele ettim ve ondan önce içeri girdim.
Resepsiyon görevlisi uykudan uyanır gibi yukarı baktı. "Bir odaya mı ihtiyacınız var, bayan?"
~~~~~~~~~~
BİİP!!
Jack odamızın kapısını açmak için anahtar kartını kilite bastırdı.
İçeri girdik ve hemen ıslak dış katmanlarımızı soyduk. Onları, kurumaları için radyatöre astık.
Oda küçük ve küf kokuştuydu. Burada daha önce kimlerin kaldığını veya ne yaptıklarını düşünmemeye çalıştım.
Hastanenin psikiyatri koğuşundan hastamla ıssız bir yerde berbat bir moteldeyim...
Tişörtünü çıkarırken Jack'e baktım. Gözlerim onun yontulmuş karın kaslarında kaldı.
Ve onunla burada olmaktan daha çok olmayı istediğim bir yer yoktu.
Jack'e yaklaştım ve ellerimi beline doladım. Gövdesini yakınında tuttum; böylece, kafamı ona yaslayabilirdim.
Göğsünü öpmeye başladım. Sonra, kafamı kaldırdım ve çikolata kahvesi gözlerine kavuştum.
Orada tam olarak çözemediğim bir duygu vardı ama beni kabaca çenemden tutarak yüzümü ona çevirdiği için görmezden geldim. Böylece beni öpelirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUTUDAKİ JACK
General FictionHemşire Riley, psikiyatri koğuşundaki en kötü hastalardan biri olan Jackson Wolfe' a atandı. Wolfe'un çevresindeki herkes aniden ölürken, onun uğruna ölünecek kadar seksi olması da oldukça ironikti. Jakson, cazibesiyle Riley' i kendisine çekerken...