Episode 25: ''You are belong to me even in your lowest''

807 47 69
                                    

Yine her birimizi özlemle doldurduktan sonra uzunca bir bölümle geldim... Umarım okurken en az benim yazdığım zamanki gibi keyif alırsınız :) İyi okumalar dilerim!

×××

Fikirlerim tükenme aşamasındaydı ve içimi kaçınılmaz bir çaresizlik sarıyordu.

Vakit gece yarısına yaklaşırken bilip bilmediğim birçok mekanı aramış fakat bir sonuca ulaşamamıştım. En sonunda o kadar çıkmaza düşmüştüm ki bir büyüğümün desteğine ihtiyaç duymuş, Hoseok hyung'u arayarak olanları üstünkörü anlatmıştım. Neyse ki hiç tereddüt etmeden yardımıma koşmuştu ve farklı yerlerde Jeongguk'u aramaya devam etmiştik. Mesajlarım da uzunca bir süre iletilmemişti, bu yüzden içimi rahatlatacak hiçbir şeye sahip değildim.

''Üzgünüm dostum, hiçbir yerde izine rastlamadım... Belki mekan değiştiriyordur diye bazı yerlerde soruyorum ama hiçbir şey elde edemedim.'' Hoseok'un cızırtılı sesini odaklanamadığımdan zar zor duyabilirken hâlâ kontrol etmediğim yerleri kafamda tartmaya çalışarak hızla yolda ilerliyordum.

''Hyung...'' diye mırıldandım boğazımı temizleme gücünü bile kendimde bulamayarak. ''Sikeyim cidden! Hayatı en başında yaptım, neden bilmiyorum ama karşısında asla mantıklı düşünemedim. Onu yalnız bırakmasam bile başka bir yol bulmalıydım, bu yüzden aklımı kaybetmek üzereyim. Çok korkuyorum.''

Parmaklarımı sıkıca direksiyona sararken başka bir arabanın korna çalışıyla irkilmiş, vakit kaybetmemek adına öne geçmesi için hemen yol vermiştim. Hoseok hyung'un derin iç çekişi ve sert adım sesleri arabanın içinde yankılanıyordu.

''Onu bulana kadar pes etmeyeceğiz ve ben yanında olacağım Taehyung, tamam mı? Bugün zor bir gün geçirmişsiniz gibi duruyor, o yüzden ikiniz de kendinizce haklısınız. Şimdi birbirinize karşı anlayışlı olma zamanı.''

Kulağa haklı gelen sözlerine karşılık verecek mantıklı bir cevap vuramamış, gerginlikle dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Kırmızı ışığa doğru yaklaştığımda hiç istemesem de arabayı yavaşlatmış ve yol boyunca yaptığım gibi sürekli telefonuma bakmaya devam etmiştim. Ses açık olsa bile, Jeongguk'tan gelen bir mesajı anında görmek zorundaydım.

Biraz daha bu boşluğun içine çekilirsem gözlerimin dolmaya başlayacağını hissettim. Tam o anda telefon koyduğum yerden biraz titreşmiş, mesaj bildirim sesi gelmişti.

''Hoseok hyung!'' diye neredeyse bağırırken daha kimden geldiğine bile bakmamıştım. Telefonu telaşla elime almış, ekrana baktığımda gerçekten Jeongguk'tan yanıt geldiğini görmüştüm. Saatlerdir haber alamadığımdan ötürü gözlerime öylesine inanamamıştım ki konumunu attığını bir süre sonra fark edebilmiştim.

''Ne oluyor, Taehyung?! İyi misin? Bir şey mi buldun?''

''Jeongguk konumunu atmış!'' dedim titreyen sesim eşliğinde. Kalbimin deli gibi çarpışı bedenimi de etkilemeye başlamıştı, yerimde durmakta zorlanıyordum. ''Yemin ediyorum sana, sevgilimi hiç bulamayacağım sandım... Acaba iyi mi, neden başka bir şey dememiş ki? Burası da neresi tanrı âşkına?''

''Oh, ben de çok korkmuştum oğlum! Bana da hemen at konumu, gidelim hızlıca. Şimdi arabama biniyorum.''

Hoseok hyung konuşmaya devam etse de konumu açmış, neresi olduğunu çözmeye çalışıyordum. Daha önce adını duyup duymadığımı bile hatırlayamadığım bir bardı ama hızlıca gidemeyeceğim bir uzaklıkla değildi.

''Hyung, eğer yol akarsa ve hızımı korursam yirmi dakikada ulaşabilirim. Düşündüğüm gibi bardaymış...'' içim tamamen rahatlamamış olsa bile sakinleşmeye çalışarak nefesler vermiş ve konumu Hoseok hyung'a atmıştım. Sonunda yeşil ışık olduğunda da hemen harekete geçmiş, bir yandan da konumu kontrol ediyordum.

ShamelessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin