Episode 5: ''No escape from this closeness''

1.3K 122 75
                                    

Gece ne kadar sarhoş olduğumu sabah tuhaf bir baş ağrısıyla kalkarak ve telefonda yarım yamalak hatırladığım Jeongguk ile olan konuşmalarımıza bakarak anlamıştım. Ne kadar sinir dolu hissettiğimi hatırlamaya başladığımda istemsizce kendime biraz kızmıştım çünkü yazdıklarımı bile hangi kafayla yazdığımı hatırlamıyordum, ayrıca Jeongguk'un silüeti de hafızamda yarım yamalak belirmişti. Tek düzgünce hatırladığım onu uzaktan gördüğümdü ve sonrasını bilmiyordum, yanıma gelip gelmediğinden de emin değildim fakat son mesajlaşmalarımız hiç de hoş şeyler göstermiyordu. Kaba bir şekilde konuşmayı bitirmiştim ve ona uymayacak bir şekilde cevap dahi vermemişti.

Gerçekten neler olmuştu? Yoksa başka bir şey mi yapmıştım?

Belki gece böyle konuşmada haklı olsam da bu daha iyi hissetmeme sebep olmamıştı. İçimde bastırdığım kaba taraf yüzüstüne çıkmıştı ve o kafadayken Jeongguk ile karşılaşmam da benim için ayrı bir talihsizlikti. Sabah utandığımda ilk iş olarak Hoseok hyung'u arayarak ne haltlar döndüğünü öğrenmek istesem de telefonumu açmaması üzerine hiçbir hatırlama yaşayamamıştım. O yüzden her şeyi kendim öğrenmek durumundaydım ve Jeongguk ile gerçekten bir sıkıntı yaşandıysa en azından bunu hâlletmek zorundaydım.

Akıllanmasını istesem de kalbini kırmak bir yol değildi.

Fakülteye varana kadar, hatta binadan içeriye adımımı attığım anda bile sürekli düşünüp durmuştum. Jeongguk sarhoş olduğumu açıkça bilse de suçluluğuma engel olamıyordum. İstemediğim bir şeyi yaptığımda bu aptal duygu sürekli içimde gezinip duruyordu.

Bugün belki de kafamın karışıklığından ötürü kombinim üzerinde pek düşünmemiş, hatta saatimi takmayı bile unutmuştum. Bol ve bej rengi bir pantolonun üzerine klasik kahverengi, fazla kalın olmayan v yaka bir kazak ve ona uymasını umduğum bir ceket giymiştim. Evden o kadar aceleyle çıkmıştım ki neredeyse uyku sersemiyle hazırladığım çantamı da yanımda götürmeyi unutuyordum.

Gözlerim belki de ilk kez kasıtlı olarak etrafta gezinerek Jeongguk'u arıyordu. Her ne kadar düşünsem de onu gördüğümde ilk sözlerimin ne olacağını planlamamıştım. Belki de ortada konuşacak bir durum bile olmayacaktı ama bunu bilemezdim, içimi bana kırıldığına veya darıldığına dair bir his kaplıyordu.

Uykum neredeyse tamamiyle açılırken umduğumdan daha kısa bir sürede onu bulmuştum, ama yalnız değildi. Yanında kim olduğunu saniyesinde anladığım Namjoon ile sınıftan çıkarken yüzünü görmeme rağmen saçlarından Jeongguk olduğunu anlayabilmiştim. Namjoon konuşmak istemediğim kişiler listesinin başını çekse de düşünmeden adımlarımı hızlandırmış, bir yandan da gözlüğümü düzeltmiştim. Sebepsiz hızlı olan adımlarına ayak uydurmak zordu.

''Bay Jeon!'' neredeyse adıyla seslenecekken son anda kendime hâkim olabilmiştim.

Jeongguk anında duraksayarak bana döndüğünde Namjoon da aynısını yapmıştı. Mesafeli bir şekilde gülümsemeye çalışarak ikisine de hafif hareketlerle selam vermiştim.

Yüzünde kötü bir ifade ya da kırgınlığını gösteren bir şey yoktu. Aslında, doğru düzgün bir şey gösterdiği de söylenemezdi. Gerçi bu konuda ne kadar iyi olduğu tartışılmazdı.

Onu analiz etmemek için kendime engel olmaya çalışsam da, bir değişiklik yakalamak için gözlerim istemsizce üzerinde ve yüzünde dolaşıyordu. Üzerinde oldukça uzun ve büyük, gri bir kazak, altında ise bazen giydiği siyah kot pantolonu vardı. Fark ettiğim diğer bir şey küpelerinin olmamasıydı. Yüzümü ifadesiz tutmaya çalışırken gözlerindeki bir şeyler dikkatimi çekmişti ama çözemiyordum. Yorgun görünmesini sağlayacak kadar kızarmış gibiydi ama bu benim aptalca bir yorumlamam da olabilirdi.

ShamelessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin