İkinci bölüm ile geldiiim. İyi okumalar.
Duş başlığından akan suya karışıp banyonun giderine doğru giden kırmızı sıvıya takıldı gözlerim. Her dayak yediğimde kendimi duşa atar soğuk suyun nefesimi kemesine izin verirdim.
Duşum bittikten sonra kendimi yatağıma attım ama ağrıdan dolayı uyuyamayacağımı biliyordum.
*****
Tüm gece uyuyamamış üstüne bir de kahvaltı etmeden okula gitmiştim. Hafta içi kahvaltıyı Bilal denen şerefsiz dağıtıyordu ve ben onu görmemek için kahvaltı yapmıyordum. Okuldayken yetimhane müdürü İsmet Bey'den bir mesaj gelmişti.
İsmet Bey: Ege okuldan geldikten sonra saat 16.00 da odama gel.
Ege: Peki İsmet Bey ama bir sorun mu var?
İsmet Bey: Gelince öğrenirsin Ege.
Ege: Peki.
Ne kadar üslubuna sinirlensem de bir şey diyemedim. Zaten ne diyebilirdim ki? Ya sinirlenip beni oradan da atarsa... Gidecek hiçbir yerim olmaz sokaklarda kalırdım. O yüzden onu sinirlendirmemek en iyisiydi.
*****
Okul bittikten sonra çalıştığım yere gittim ve Nihat abiye(kırtasiyenin sahibi) bugün işim olduğunu ve çalışamayacağımı söyledim. Anlayışla karşıladı beni.
Yetimhaneye yürümeye başladım. Vardığımda saat 15.43 olmuştu. Odama gidip okul formasını çıkardım ve günlük kıyafetlerimi giydim.
Yavaş adımlarla müdürün odasına doğru ilerledim. Daha 5 dakika vardı.
Odaya varınca kapıda bir süre bekledim. Acaba beni ne için çağırmıştı? Daha önce beni sadece iki kere çağırmıştı.
Biri ben hasta olup okula gitmediğimde biri de...
Yine aynı şeyin olmasından korkuyordum. Biraz daha bekleyip yavaşça kapıyı tıklattım. İçeriden 'Gel' komutunu duymamla yavaşça kapıyı araladım.
Kapının tamamını açmamıştım ve sadece başımı hafif uzatıp konuştum.
"Buyurun İsmet Bey. Beni neden çağırmıştınız?"
"İçeri gel Ege senin ile konuşacaklarımız var."
Kapıdan sadece masasının arkasında oturan İsmet Bey görünüyordu ama içeriden bir burun çekme sesi geldi. Bu da demekti ki içeride başkası ya da başkaları da vardı.
Korkuyordum ama yine de kapıyı açıp içeriye girdim ve kapıyı arkamdan yavaşça kapattım.
Arkamı dönüp odada göz gezdirdim. Odada gözleri ağlamaktan şişmiş ve hâla ağlayan bir kadın, onun yanında ona destek olmak istermiş gibi kolunu omzuna atmış ve orayı hafif hareketlerle okşayan bir adam vardı. Tuhaf olan şeyse ikisi de gözünü kırpmadan beni izliyordu.
Yaklaşık 5-10 saniyelik onları süzmemin ardından tekrar İsmet Bey'e döndüm.
"Otur Ege." diyip adam ile kadının karşısındaki deri koltuğu gösterdi.
Başta tereddüt etsem de geçip oturdum.
"Sizi dinliyorum." Karşımdaki kişilere hiç bakmadan İsmet Bey'e bakıyordum.
"Karşındaki çiftin senin ile konuşacakları var."
"Bakın İsmet Bey yine bir evlatlık verilme işiyse hiç konuşmadan reddetmek istiyorum. Herhalde son olanları unuttunuz?"
İnsanlardan korksam da hakkımı savunmayı biliyordum. Zaten Bilal denen insansı yaratık dışında kimse bana dokunmuyor, dokunamıyordu. Çünkü daha 12 yaşında iken Arda'nın zorlaması ile dövüş dersleri almaya başlamıştım ve 5 yıldır kendimi savunmayı öğreniyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geç Bulunan Mutluluk [BxB]
Teen Fiction[TAMAMLANDI] Daha 1 yaşındayken ailesinden koparılan ve neredeyse duygularını kaybetmeye yüz tutmuş bir oğlan. O oğlana tekrar duygularını yaşatacak bir aile ve bir sevgili. Kaçırıldıktan 16 yıl sonra bulunan Ege ve ona gerçek sevgiyi tattıracak ol...