Gökten düşerek indim sanki yeryüzüne. Aitlik hissetmiyorum hiçbir yere. Ne anne bilirim başkalarının bildiği gibi ne de baba. Annem ben doğduktan sonra depresyona girince yuvası bozulmasın diye babaannem geliniyle oğlunu Almanya'ya yeğenlerinin yanına göndermiş. Toparlayana kadar çocuğa da ben bakarım demiş. İşte ben böyle yalnız kaldım. Annem ve babam bir daha hiç temelli olarak geri dönmedi. Önceleri bayramlarda gelirlerdi. Sonra yılda bir kez sonra da iki yılda bir kez gelir oldular. Hayatımda annemle babamı gördüğümden daha çok gördüğüm sınıf arkadaşlarım, öğretmenlerim, komşularım, bakkal amcalar, fırıncı teyzeler hatta çiçekçi ablalar oldu. On dokuz yaşındayım. Annemle babamı toplam görme gün sayımı hesaplamam zor değil. Bu benim hayatım. Başkalarına zor gelse de öteki türlüsünü bilmediğimden benim için epey kolay. Kolaydı. Büyükannemin söz verdiği gibi bana baktığı yıllar o kadar da felaket geçmedi. Kuralları olan biraz bilmiş bir kadındı ama beni hiçbir şeyden de geride bırakmadı. Büyüdükçe öğrendiğim her ailenin belası toprak kavgaları dönemine kadar iyi bir çocukluk geçirdim. Büyükannem kendi kardeşleri tarafından kazıklanınca başlayan gerileme dönemimiz sağlığının giderek bozulmasıyla dağılma dönemine girdi ve hayatıma birden halam dahil oldu. Halam, ticaretten hiç anlamayıp ona borçlar yığıp giden eniştem ve çocukluğum boyunca özgüvenimi yitirmede epey katkısı olan güzeller güzeli kuzenimle aynı evde yaşamaya başladığımızda gerçekten dağılmıştım. Sadece büyükannemle yaşadığım konforlu hayatı kaybetmemiştim, özgüvenim, umudum da duvara çarpan bir ayna gibi parçalara ayrılarak yere serilmişti.Lisenin son iki yılında artık okulun yanında çalışmak zorundaydım. İşlerin düzeldiği ya da halam ödemediği sürece borçların kapandığı yoktu. Halam, büyükannemin aracılığıyla eski bir tanıdıklarının yanında bir konfeksiyonda çalışıyordu. Ben de yardıma gidiyordum. Biricik kuzenim, Ayça, yüksek lisans yapmak için çok çalıştığından sadece hafta sonları bize katılırken ben derslerden artakalan her saati halamla geçiriyordum. Kendim için ne yapmalı bilmiyordum. Bu kadar lüks zamanlarım yoktu. Para kazanıp halama yardım etmek zorundaydım. Babaannemin emekli maaşı ikimizin de masraflarını karşılaşayacak kadar fazla değildi. Halam borç batağında bize de bir oda açarak elinden geleni yapmıştı. Çalışmak zorunda hissediyordum ama halam onun yanı hariç bir yerde çalışmamı istemiyordu. Çünkü onun iş yükünü azaltıyordum. Oysa başka bir yerde daha fazla para kazanabilirdim. Halama yardım etmek sorun değildi. Sadece sömürüldüğümü düşünüyordum. Halam benim iyiliğimi istemiyordu. Hissediyordum bunu. Okuluma önem vermiyordu. Evlenene kadar onun yanında çalışacaktım. Onun planları böyleydi. Oysa ben daha iyi yerlerde olabilirdim. Bunu düşünüyordum. Daha iyi yerler.
O yerler nerelerdi diye sorduklarında dilediğim zaman tiyatroya, konsere gidebildiğim, arkadaşlarımla bir saat sonrasını düşünmeden dersten çıkıp kahve içebileceğim bir versiyonu düşünecek kadar hayat kalitem düşüktü.
Yaptığım her şeyi yapmamım sebebi yaşadığım hayat. Birazcık daha fazlasını istedim. Birazcıktan daha fazlası oldu. Bunun bir bedeli de vardı elbette.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİRKİN ❅
RomanceTerk edilmiş genç bir kadın, başkalarının onun için çizdiği gelecekte oynamak yerine kendi bir hamle yapar ve onun aksine ailesinin göz bebeği olan bir çocukla anlaşır.