Kısa süreliğine çıktığım bulutların üstünden yeni yaşadığım siteden içeri girer girmez indim. Konforlu hayatın da bir bedeli vardı. Ama ne bedel!
Evde olmadığına emin olduktan sonra hızlıca bıraktığı dağınıklığı toplayıp evi temizledim. Duştan çıktığımda hala yalnızdım. Bu geceyi bana bırakacağını düşünüp heveslenmiştim. Üzerime rahat bir elbise giydikten sonra televizyon karşısına geçip kendime biraz pinekleme izni verdim.
Televizyonda bir dizi dönüyordu, sürekli bir şeyler de oluyordu ama ben sadece birini düşünüyordum. Okulda tanıştığım çocuğu. Üniversitede daha önce bu türden bir çarpışmayı bırakıp tanışma bile yaşamamış olduğumdan karnımda kelebekler kol geziyordu. Yanlıştı. Biliyordum. Yine de bu tanışmanın bir ilişkiye dönüşebilme ihtimalini düşünmek çok hoşuma gitmişti. Onu arayabilirdim. Mesaj atabilirdim. Eğer ciddiyse ki, hiç de Eymen gibi gevşek ağızlı birine benzemiyordu, mesajımı bekliyordu. Ama bir şey saklıyordum ondan. Çok önemli bir şey. Öğrense hiç uğraşamam diye düşünse haklı olurdu. En iyisi hiç aramamaktı. Biliyordum. Unutulup gidecekti. Belki bir yere davet etmek konusunda ciddi bile değildi. Çapkınlık ediyor olabilirdi. Tanımadığım biriyle randevulaşmak ne kadar doğruydu ki zaten! Ben de akıl mı kalmıştı!
Anahtar sesini duyduğumda içime çöken keyifsizlikle televizyonu kapattım. Gelmişti. Geceyi bana bırakmak gibi bir incelik yapmamıştı. Hem ona göre erken bile sayılırdı. Neden erken gelmişti ki?
"Oğlum bir kapıyı açamadın be!"
Gülüşmelerin çeşitliliğinden ve apaçık başka birine ait olan sesten sayılarını tahmin etme oyunu oynamadım. Tek olmadığı için memnundum bile. Onunla uğraşmak zorunda kalmayacaktım.
"Aaa! Evde biri mi vardı?"dedi az önceki sesin sahibi salona girdiğinde.
Eymen zorla çıkardığı ayakkabıyı öç alır gibi duvarın dibine atarken aklının yerinde olmadığını anlamıştım.
"Önemli değil. Geç maçı aç."
"Kuzenin falan mı kardeşim?"
"Ya sana ne kim! Git aç maçı."
Öküzlük etmelerine de alışmıştım. Sabah uyandığında onun için de kahvaltı hazırlayan birine günaydın demeyenden akşam merhaba, nasılsın demesini de beklemiyordum. Yüzüme bile bakmıyordu ki merhabası kalsın!
"Aaaa! Unuttum ben lan!"deyip gülmeye başladığında arkasında sessiz kalan bulmacada kutucuklara sığacak doğru kelimeyi bulmuş gibi "YENGE!"diye bağırdı. Hepsinin kafası gidikti.
Biri kendini toplamaya çalışırken saçını başını düzeltip "Demir, ben yengecim."dedi.
"Hay senin yengene!" Eymen onu itip eline aldığı poşeti karnıma bastırdı. "Şunları hazırlasana, Çirkin!"
Ağzına bir çaksam içim biraz soğurdu. Tam vaktiydi ama...Kahrolasıca bir ama vardı.
Bir sarhoşla uğraşmak istemediğimden içimden gelenleri yutup "Tamam."dedim.
Sarhoş budala.
Bununla uğraşmak zorunda değildim ben! Olmamalıydım! Benim planlarımda onun sürekli alkol alması yoktu. Bunu onunla konuşacaktım ama ne zaman! Ayık olduğu bir anı kovalamam gerekiyordu. Onlar kıkırdaşa dursun ben mutfağa gidip aldıklarını kaselere döküp birkaç bardak çıkardım.
Tepsiye dizdiklerimi içeri taşıyıp birkaç saat önce temizlediğim sehpanın üstüne bıraktıktan sonra "Afiyet olsun,"dedim. Daha çok zehir zıkkım olsundu ama...
Tam odama gitmek için dönüyordum ki Eymen öküzü, öküz olduğunu kanıtlamak için bileğimden tuttum beni kendine çekti.
Kucağına düştüğüm anda "Ne yapıyorsun?"diye cırlamıştım. Kolunu bacaklarımın üstüne atıp kalkmama engel olduğunda "Eymen!"diye bağırdım. Yanımızda kıkırdayan arkadaşlarının eğlencesine arkasına alıp "Sevgili hayat arkadaşım."dedi ve hemen sonra ekledi. "Aaa! Sevgili çıkar arkadaşım diyecektim!"
Sakin olmaya çalıştım. En azından kim olduğumu hatırlıyordu.
"Eymen, kalkabilir miyim?"
Belime daha sıkı, bir çocuk gibi sarılıp başını boynuma yasladı. "Yağmur Yağmur."
Ya sabır!
"Ben kalkayım mı kardeşim?"
Allah'ım sabır ver.
"Hayır, kardeşim. Daha maç bitmedi. Bittiğinde defolup gideceksin zaten. Sen de kal bizimle, Yağmur."
"Hayır, ben odama gidiyorum."
İtiraz eden bir çocuk gibi başını sallamaya başladığında arkadaşının elinden almaya çalıştığı şişe kucağıma devrildi.
"Ya! Eymen! Bırak! Mahvettin üstümü!"
Kendilerini susturmaya çalışan arkadaşlarının arasında geçerken bacağıma yapışan kumaşı çekeliyordum. Banyoya girdikten sonra kapıyı kilitleyip elbiseyi çıkardım. Yapış yapış olan elbiseyi suyun altında tutarken gözyaşlarımı da tutmaya çalışıyordum. Bu evin dışındaki hayatta güzellikler vardı. Belki de ben evle lanetlenmiştim. Evsizlikte. Belki benim herhangi bir evde olmamam gerekiyordu. Elbiseyi çitilerken bunları düşünüyordum. Duvarlar üstüme üstüme gelirken suyu kapatıp var gücümle kumaşı sıktım. Bacaklarımı yıkayıp bornozu giyinene kadar televizyon sesinin gelmediğini fark etmemiştim.
Derin bir nefes alıp kapıyı açtığımda onu karşımda buldum. Ensesindeki elini indirirken her nasılsa mahcup gözüküyordu. Yüzünü bile görmek istemiyordum. Mahcup olsa bile.
"Kusura bakma."
Kendine gelmiş miydi?
"Uzak dur benden."
"Kahve içtim. İyiyim, çirkin. Bir şey yapacak değilim."
"Dene bir de!"
"Kızım sakin ol. O manada demedim. Öf! Ne dedim ben biliyor muyum ya!"
"Tamam, çekil git!"
"Yağmur, sarhoştum ya... Affedersin. Seni zaten anca sarhoşken güzel bulurum, konuştuk ya sabah."dedi hatırlatmak ister gibi. Bir de güzel bir şey söylemiş gibi sırıtıyordu. "Zevkler renkler hani."
"Eymen, çekil."
"Dert etme diye dedim."
Nefesimi duyabileceği kadar sesli bir şekilde dışarı verdiğimde teslim olur gibi kollarını kaldırıp önümden çekildi.
Dengesiz aptal.
Ukala!
Bununla mı uğraşacaktım ben?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİRKİN ❅
RomanceTerk edilmiş genç bir kadın, başkalarının onun için çizdiği gelecekte oynamak yerine kendi bir hamle yapar ve onun aksine ailesinin göz bebeği olan bir çocukla anlaşır.